3 Haziran 2012 Pazar

yol üstü lokantası

yaz sıcağı her yanı kavuruyordu. asfalttan dalga dalga yükselen nemi ve ısıyı rahatlıkla görebiliyordum. arabayı yol kenarı bir ağaç gölgesine park etmiştik. denize bi hayli vardı. içerideki sıcak havadan da bunalmıştık. 50 m. ilerideki yol üstü lokantasına gittik. içeride 5 kişi vardı. 4 kişi zaten bir aileydi. 1'i kamyoncu olmalıydı. dışarıda man'ın son modellerinden ışıl ışıl bir kamyon park edilmişti. bilerek dayıya yakın bir yer seçip oturdum. bir tas mercimek çorbası söyledim. yanında iki dilim limon olsun, dedim. yanımda 2 arkadaşım daha vardı. 3 kişilik bu seyahate belki farklı bir hayat da dahil olabilirdi bi yerinden. kendi aramızda muhabbete daldık. bu arada benim çorba da geldi. kaşığın iyi yıkanmadığı belliydi. değiştirebilir miyiz diye sordum. lokantayı işleten orta yaşlarında, saçları hafif dökülmüş pos bıyıklı adam bir şey demeden kaşığı aldı ve bir yenisini getirirken peçeteyle iyice ovaladı. geldiğinde onun da eskisinden farklı olmadığını, adamın en azından lekeleri kapatma çabasında olduğunu anladım. ama bu sefer bişi demedim. adam artık sıcağın da verdiği bezginlikle sikecek gibi bakıyordu. içeride biri ayaklı, diğeri masa vantilatörü olmak üzere 2 vantilatör vardı. demir sandalyeler ve üzeri muşamba masa örtüsüyle kaplı masalar ve kirli camlar buranın aslında aileyle mola verilecek bir yol üstü lokantası değil de daha çok kamyoncu durağıymış hissi veriyordu. ki zaten kışın öyleydi de tahminimce. bizim kamyoncu dayı eline bir gazete aldı ve göz gezdirmeye başladı. mınakodumun memleketinde mazota, benzine zam yapacağınıza içkiye, sigaraya yapsanıza! orospu çocukları! diye haykırdı birden. göz ucuyla da bizi süzüyordu. yazın sıcağında arabayla yola çıkmış 3 genç, içmeyip sıçmayıp napacaktı, diye düşündü sanırım. sırf biraz bişiler anlatması için; doğru diyosun dayı, dedim. ihtiyaç olana zam yapacaklarına lüks olana zam yapmaları lazım. dayı kısa bi süre bana baktı. sonra lokantacıya döndü. bak, dedi. zehir gibi nesil amınakoyum. görüyon mu? bunlar kurtaracak işte memleketi. siktimin yobazları değil, dedi. sonra bana döndü memleket nere, dedi. buralı mısın? buralıyım dayı, dedim. arkadaşlarla şöyle bi deniz görelim dedik. iyi yapmışsınız iyi. gerçi biz görüyoz da noluyo, sabahtan akşama, akşamdan sabaha sahil şeridindeyim ama gel gör ki ayağımı sokamıyorum siktimin suyuna! sen nerelisin dayı dedim. kütahya'lıyım, dedi. bilir misin? gitmişliğim var dayı, dedim. ortada meşhur bi vazo heykeli vardır. hatta bi keresinde bi arkadaşla üniversiteyi arıyoruz. adamın birine sorduk, şurdan 100 m. git, vazoyu sırtına al bi 100 m. daha git ordan birine sor, dedi. biz de bulduk vazoyu ama dörtyolun ortası. sırtımıza alıcaz vazoyu ama ne yana gidelim bilemedik, dedim. dayı bastı kahkahayı. o çok oluyor, dedi. siz de nasiplenmişsiniz. ee, dayı, dedim. yükün ne? nereye, ne götürüyosun? zenginlere çalışıyoruz amınakoyum, dedi. bi otelin mobilyaları varmış, onları götürüyorum. otel de otel olsa 3 yıldızlı. ama kalmak ateş pahası. ne vakit oldu, 2 oğlan var benim. baba denize gidelim deyip duruyolar, hanım desen o ayrı bi tatava. kaç yaz oldu işten güçten bi yere çıkaramadım. arada bi anasının yanına yolluyorum. onla avunuyo işte. araya lokantacı girdi. mınakoyim biz farklıyız sanki, dedi. deniz burnumuzun dibinde ama biz de gidemiyoz. görüyon durumları, dedi. yanımdaki arkadaşlar bizi dinliyorlardı. bi tanesi sigara içmek için dışarı çıktı. kamyoncu ardından baktı, sonra bana döndü. sarmadı heralde muhabbet, dedi gülümseyerek. yok dayı, dedim sigara içmeye çıktı o. ardından lokantacıya lavaboyu sordum. gösterdi. girdim lavaboya, alafranga bi tuvalet var. ama oturmak mümkün değil. alafranga üstünde alaturka yapman lazım. şimdi o alışveriş merkezlerindeki tuvaleti şöyle kullanın, böyle kullanın yazıları canlanıyordu aklımda. sikerim lan, dedim. nasıl olsa işiycem. dayanılmaz kokuya az buçuk tahammül ederek işedim. allah'tan ayna yeniydi. kendime bi çeki düzen verdim. yeni almış aynayı sanırım, diye geçirdim içimden. çıktım lavabodan. kasaya yöneldim. borcumuz ne kadar dayı, dedim. 4 tl ver yeter, dedi. verdim 4 tl.yi, kamyoncu dayıya da selam çaktım. selametle dayı, dedim. allah yardımcın olsun. lokantacıya da kolay gelsin dedikten sonra diğer arkadaşı da aldım, çıktık. arkamızdan kamyoncu dayı çıktı. arabayla yola koyulduk. aradan bir iki dakika geçmemişti ki kamyoncu dayı kornaya basa basa bizi solladı. yüzümde bi gülümseme oluştu. az da olsa bir insan hayatına dokunmuştum. keşke bi fotoğraf çekilseydik dayıyla. arkasına yazardım hikayesini, dedim içimden. kamyonun rüzgarı biraz serinletmişti. önümüzden uzaklaşırken, kamyon arkası yazısını okudum: dünya bir gündür, o da bugündür.

Hiç yorum yok: