30 Haziran 2013 Pazar

ekenler dize kadar

''çocuk olsaydı, ağzını sonuna kadar açar, düşen kar tanelerini yakalamaya çalışırdı. oradan oraya koşardı. kardan adam yapardı ve evde her daim bir havuç bulunurdu.  annesini düşündü. yemeklerini özlemişti. babası hala tır başında direksiyon sallıyor olmalıydı. kimbilir; belki bir gün yolu bu taraflara düşerdi. ama bunu hiç istemezdi.
bu hayal dünyasından acilen çıkması gerektiğini düşündü. uzandığı kaya karla kaplanmaya devam ediyordu. kar gece boyunca aralıksız yağmıştı. üç gündür aynı kaya üzerinde bekliyordu. ulu dağların arasındaki vadiyi net görebileceği bir yer seçmişti kendine. Vadinin ortasından uzayıp giden yer yer kırılmış asfalt bir yol uzanıyordu. her yer bembeyaz bir örtünün altındaydı. sevkiyatı bekliyordu. silahın üzerinde biriken karları sildi. 15 dakikadır uyuyan gözcsüne baktı. uyandırmanın zamanıydı. fazla uyursa uyşukluk çöker; ayıkamaz ve donarak ölmesi işten bile olmazdı. neden sonra yolun ucunda bir hareketlilik sezdi. hemen gözcüsünü uyandırdı. zaten yarı uyanık olan gözcü hemen kendine geldi ve yerini aldı. dürbünü gözüne götürdü ve teyit etti. bu bizim hedefimiz. silahını son bir kez kontrol etti. namluya mermiyi sürdü ve doldurdu. dürbünün ayarını kontrol etti. hava buz kesiyor ve kar yağmaya hala devam ediyordu. rüzgar güçlüydü. tek bir şansı olacaktı. üç gündür bunun için bekliyordu. eski model ford marka araçlar vadinin girişinde durdu. 3 araç vardı. ilk araçtan iki kişi indi. silahlıydılar. ardından vadinin ortasından 2 aracın daha vadi çıkışına doğru ilerlediğini gördü. alışveriş orada yapılacaktı. silahın dürbününden olan biteni izliyordu. rüzgar oldukça sertti. gözcüsüne güvenmek zorundaydı. adamlar etrafın güvenli olduğuna inandıktan sonra patronlar arabalardan indiler. kalın paltoları altında iyice küçülmüş görünüyorlardı. ancak paltoları yine de onlar bir heybet katmıyor değildi. ikisinin arasında yaklaşık 10 metra vardı. o mesafeden konuşuyorlardı. silahlı adamlar etraflarında bekliyordu. tek bir yanlış harekette ortalık savaş alanına dönecekti. vakit daralıyordu. her an anlaşmadan vazgeçip dönüp gidebilirlerdi. bu adamı böyle yakalamak için çok çalışmışlardı. askeri bir operasyonla halletmemek için bir çok sebepleri vardı. bu yüzden temiz bir iş çıkarmak istemişlerdi.  gözcü sık sık koordinat veriyor; atış için hazır olmasını istiyordu. tüfeğini düzeltti ve atış için hazırlandı. nefesini kontrol altına almaya çalışıyordu. hazırım, dedi. gözcü sık sık tekrarlayarak rüzgarı, mesafeyi, basıncı, sapma payını ve hedefleme derecelerindeki değişikliği bildiriyordu. iyi bir nişancıydı. başarabileceğini biliyordu ama hiçbir şeyin kesinliği yoktu. vakit iyice daralmıştı. parmağıyle tetiği kavradı ve bastı. namlunun alevi etrafında uçuşan iki kar tanesini savuracak kadar sertti. mermi saniyede 800 m. hızla yivden çıkmmıştı. 4 adet kar tanesini parçalayarak yoluna devam etti. o kısa süre içerisinde kar tanelerine daha fazla üzüleceğini düşündü.''
olm kalk, lan. noldu olm?  iki saattir şunun başındasın, ne yazıyosun amk saçma sapan. he amk, he saçma sapan. bi bok da bilse içim yanmıycak. kızlarla buluşmaya gidecektik. hadi olm geç kalıcaz lan. tamam ya, hazırım işte. bi parfüm sıktım mı tamamdır. sen hazırlan asıl. hala baksırla duruyon. eliyle apış arasını kaşıdı. tamam kanka, hazırlanıyorum madem ben. sen de çabuk bitir şunu. tamam.
gittiğimizde kızlar daha gelmemişti. biz gecikmiştik ama kızlar daha da geçikmişti. gelirler kanka şimdi. olm sana ayarlıycak olduğumda bir göt var; ufff! götüyle mi film izliycem olm, ben? götlü başlı mı yatıcaz yatağa? götüyle mi konuşucam? oo 69 diyosun kanka. yakışır. lan bi siktirgit yaa.  tamam lan kızma. gel dışarı çıkalım da iki dal öldürelim bari amk. tamam. olm var ya biri coğrafyadan bak. on numara hatun. izmirli. diğeri de kocaeli'nden. o da iktisat'tan. ikisi de taş. bi gelsinler; görceksin zaten. dibin düşücek. boş konuşmayız olm biz. görcez bakalım.
15 dk. sonra...
kahve? olur. 2 tane orta. peki efendim.
10 dk. sonra...
meyva suyu içiyo musun kanka? olur. 2 tane şeftali. peki efendim.
15 dk. sonra...
ben çay alıcam ya, istiyo musun? içelim. 2 çay, biri açık. peki efendim.
10 dk. sonra...
kanka ben şey söylüycem ya, neydi lan o past... kalk lan, kalk! siktirgit burdan. paranı bok edicen, iki kız gelicek diye amınakoyim. olm bi işleri çıkmıştır ya. lan dallama, ekmiş kızlar! o götü süper dediğin var ya; hah, o şimdi o götüyle gülüyor işte şuan süper süper. tamam kanka ya, zaten moralim bozuldu, bi de sen vurma. 3  tl bozuk çıkar mı? zerre çıkmaz benden amınakoyim. siktirgit öde. asshole! valla kuruş işlemez benden. sen çaldın benim iki saatimi. sen ödeyeceksin. ama gelselerdi böyle demiycektin dimi? o zaman biz kıza hesap ödetmeyiz ayakları... vaay vaay vaay şimdi böyle olduk he mi? he amk he! al şu 3 tl'yi git hesabı kapat hadi. süpersin kanka. başka param yoktu olm. az sömürdüm senden.
o hesabı öderken dışarı çıktım. gökten ince ince kar başlamıştı. rüzgar çıktı. yarım kalan hikayemi düşündüm. havada kurşun uçar halde asılı kalmış, beni bekliyordu... kör kurşun tabiri tam yerindeydi. bir kere namludan çıkan kurşunun, nelere sebep olacağını, işe yarayıp yaramayacağını kimse bilemezdi. tıpkı bu hikayenin sonu gibi... ben bunları düşünürken arkadaşım çıkageldi. hala söyleniyordu. gelirlerse ekime, gelmezlerde sikime kadar. sikin? o da dizime kadar!

atayist

saçının boya olduğunu düşündüm. değilmiş. o kadar koyuydu ki. uzun zaman olmamıştı tanışalı. hiç yüzyüze görüşmemiştik. ancak ortalama bir kıza göre oldukça zekiydi. güzeldi de üstelik. bende bu sorun var işte amınakoyim. güzel kız gördüm mü en ipten saptan konuları konuşuyorum. ulan yazsana kıza. yok olm. olmaz. gittim akşama kadar blog için hazırlamış ama yayınlamamış olduğum seks hikayesiyle ilgili şeyler konuştum. niye bilmiyorum. bu aralar bir rus'a ihtiyacım var sanırım. o da durumun vehametini anlamış olacak ki; doğum haritası mı ne, ''orospu'' gibi bi ismi var işte, ona bakmak istedi. bakıverdi de sağolsun. akrep çok orospuymuş. ibnenin önde gideniymiş akrep. vizitesi 50 tl.den açıyomuş kapıyı. manukyan'ın kardeşiymiş. ama koç öyle mi? tam bi alımlı kadın. ateşli. şehvetli. oyhhş bi kadın yani koç. akrep gibi değil. kötü yola düşmemiş. gösterip de vermiyo ama. öyle bi kaşar koç da. neyse bunlar böyle merkür'ün evini mi basmışlar, napmışlar; bişi olmuş. benim libidom tavan yapmış. böyle böyle anlattı. hayır, bazısını anlıyorum da bazısını anlamıyorum. şimdi merkür deyince benim aklıma öldürücü radyasyon gelir. hele bi de merkür'ün evi dendiğinde, kirada oturuyoruz lan biz, diye iç çekerim. öyle düz bi adamım. neyse gel zaman, git zaman skype'ta buluştuk. daha önce de konuşmuştuk ama göz gözü görmüyordu onda. tim burton filmlerinden fırlamış gibiydi. ortada uzun saç ve iki büyük siyah nokta vardı. gözlerine öyle bir gölge düşmüştü ki; altıma ıslattığımdan sandalyeden bi müddet kalkamadım. velhasıl kelam; ikinci konuşmamız oldu. ulan ikinci konuşma, ışıklar yanıyo. kız orda tatlı tatlı duruyo. ben? ben mi? dönmüşüm götümü yumurta pişiriyorum. midemi sikeyim. öyle böyle değil. hayır omlet diye başladığım olay, peynirin olmayışını farketmemle düz, dümdüz yumurtaya döndü. onu geçtim siyaset, eğitim, doğum haritası, vs. bi çok konu konuştuk. bütün bu süreçte ben ayı gibi yiyorum. göt göbek zaten arz-ı endam ediyor. yemin ediyorum memelerim büyüyor lan. yakında dekolte falan giyerim belki. çatalımın arasından ter sızar. eli yüzü görünüyor bu defa. güzel kız lan. hanım hanımcık. valla bak. şimdi sen her gördüğüne sulanıyosun, deme. bu öyle değil. hep seviyeli oldu olm bizim iletişimimiz. hatta bu okuduğun blogu bile söylememiştim de başka bi blogdan bakarken cart diye bulmuş. bi gün mesaj attı. ''sen nasıl bi adamsın ya?!'' dedi. aha, dedim. yarra yedik. buldu. neden, yazıp yolladım. gülmekten gözümden yaş geldi diye cevap geldi. olm, o kadar da komik yazmıyorum lan sanki. ne bileyim. hani ilginç olaylar buluyo beni; bulmuyo değil de. bana yazarken çok da komik gelmiyo. rahatladım sonra. ben burda ana avrat falan giydiriyorum. o da masumane, küfür olarak maksimum ''o... çocuğu'' falan yazabilen birisi. tezata gel. ama moruk bişi söyliyim mi? birincisi rahat olacaksın; ikincisi cesur. ben en başta laks diye aradım bunu. şaşırdı falan. nerden esti falan oldu. ondan beri ne zaman araşsak 2-3 saati deviririz. kulağım yeşil şuan. yok lan, yok o kadar da değil. ama çok dolu bi kız. boş değil yani. şimdi bu kadar övüyorum falan; yarın gelip de; abi, numarasını versene be, falan yapma sikertirim. acımam. one shot kill yaparım. eski bi arkadaşı da geçen ağır yazmış buna. karar verecek falan. şans döner lan belki. (göz kırpmalı, ibne gülümsemeli smiley) yarak döner. dönmez olm. çünkü ben atayistim. yani değilim de agnostik diyelim. inanç önemli moruk. valla önemli. yarın ben annemi babamı, bi paket çikolatamı, bi demet çiçeğimi, imitasyoncudan yüzüğümü alıp (param yok amk) gidip istesem, babası bana ilk iş ne iş yapıyosun, diyecek. sonra belki namazımı, niyazımı soracak. olur mu olur olm. kısmet bu işler. ama umut yok. atayistim ve atayiste verilecek kız da yok.

27 Haziran 2013 Perşembe

metro

dudakları dolgun. gözleri yeşil. beyaz tenli. siyah uzun ve düz saçları omuzlarından dökülüyor. ayağında mini bir kot şort. bacakları pürüssüz. göğüsleri dolgun ve dik. kalçası tam kavranacak cinsten. sabahın köründe işe giderken yutkunuyorum. metro sallana sallana durakları aşıyor. biliyorum ki son durakta inecek. kızılay'da. içimden bir ses takip et diyor. bi bok olacağından değil. sadece bu güzelliği daha fazla seyretmek istiyorum. sabah ereksiyonunu çoktan atlattım. gözlerim hala uykulu. metronun yer yüzeyine çıktığı anlarda güneş o kadar güzel bir açıyla vuruyor ki yüzüne; aşık olmamak için kör olmak gerek. ara sıra gözlerimiz buluşuyor. ne göğüslerine, ne bacaklarına bakıyorum. sadece gözleri ve yüzü... kulağında kulaklık var. ne dinlediğini merak ediyorum. gözlerimiz daha sık buluşmaya başlıyor. hem o, hem ben hemen kaçırıveriyoruz o andan kendimizi. çıkarken hafifçe çarpıp; pardon mu desem acaba, diye düşünüyorum. bu kızla konuşmalıyım. ama nasıl? gülümsüyor. hatta gülüyor bana bakarak... kimbilir neler düşünüyor. kendimden şüphelenip duruşumu falan değiştiriyorum. aksi gibi parfüm falan sıkmadım. karnıma ağrılar giriyor stresten. neden olduğunu bilmediğim şeyler düşünüyorum. seviştiğimi falan kurguluyorum. ama bir merhaba dese, aziz'ler gibi sekse tövbe edebilir, sadece onu sevebilirim. ama bunun sadece güzellikle alakalı olduğunun hemen farkına varıyorum. kendimi toparlamam gerek. gözlerimiz her buluştuğunda gülmeye başlıyor. hislerim karşılık mı buluyor acaba? metro sonunda son istasyona giriyor. labirent gibi çıkışlarda gözden kaybediyorum. takip edemem; yetişmem gereken bir iş var. iş yerine gidiyorum. her biri ''iş kaşarı'' olmuş karıların arasındaki masama oturuyorum. bilgisayarımı açıyorum. günaydın arkadaşlar... günaydın, günaydın, günaydın. arka arkaya farklı seslerden karşılıklar geliyor. aklım hala o efsanede. çay getiriyor çaycı abla. birim müdürü son uyarıları yapıyor ve mesai başlıyor. alo ... ... ile mi görüşüyorum? evet, benim. baba adınız ... mıydı ... bey? evet? ben ankara ... hukuk bürosundan arıyorum ... borcunuz için. 02.2013 ve 03.2013 tarihlerinden ödenmemiş ... kadar tutarınız var. üzerine ... kadar faiz işlemiş. dosyanız idari takibe düştü. icrai takibe düşmemesi için uyarı mahiyetinde arıyorum. icrai takip başlamadan borcunuzu ödemek ister misiniz? eğer icrai takip başlarsa bütün avukatlık masrafları, o süreçte işleyen günlük faiz, icra masrafları da dahil olmak üzere oldukça yüksek bir mebla ödeyeceksiniz. ... ... ... ... ... peki beyefendi. ben hakkınızda gerekli işlemleri başlatıyorum. iyi günler. ilk aramadan sonra çişim geliyor. içtiğim çayın da etkisi olabilir. aklımdaki fıstığın da. tuvalete gidiyorum. kemeri çözüyorum ve pantolonun düğmesini açıyorum. o an başıma kaynar sular dökülüyor. hayır, hayır, ufaklık yerinde duruyor. asıl sorun fermuarda. o bakışmalardaki gülüşlerin sebebini anlıyorum. anasını avradını siktiğim fermuarı ya! amınakoyim ben seni icat edenin. orospu çocuğu. bir yandan işemenin verdiği rahatlık; bir yandan rezil olmanın verdiği sinir harbi arasında çavuşun suyunu sıkıyorum. ah çavuş, zalım çavuş iyi ki kapıyı açık bulup da, ne var ne yok diye baş vermedin metroda. o zaman halimiz nice olurdu? o fıstık, ben yer fıstığı. yani her anlamda ''yer'' fıstığı. oyhş!

22 Haziran 2013 Cumartesi

ne tuhaf

ulan canını verirsin normalde. uğurlarına yapmayacağın şey yoktur. hani boğazla dese birini; acımadan ense köküne sokuverirsin bıçağı o orospu çocuğunun. ama para dedin mi duruyosun işte. para amınakoyim, para. yarak kürek bişi. karısını satan adam var ya, anasını satan var. pezevenklik yapıyor adam. çocuk satıyor. insan, hayvan, ot, çöp ne olursa alıp satıyor. bu nasıl bir düzen; bu nasıl bir çarktır amınakoyim ya! canını verirsin annen için, baban için. ama 3 kuruş para için, toplayıp tası tarağı; yerini yurdunu terkediyorsun, evini barkını, köpeğini, kuşunu, yatağını, vs... hepsini terkedip gidiyorsun. dedim ya, toplayıp tası tarağı, yemeye gidiyosun yarağı. sikeyim böyle işi ya...
tamam olm, sakin lan. az kendine gel. olur gider. sıkma tatlı canını, okşa patlıcanını. yaptığım bu buz gibi espriden olacak, içini ısıtmak için bir parça daha rakı doldurdu. olm, anlamıyosun lan. annem hasta amınakoyim, babam ne zamana kadar çalışacak. onlara bişi olsa ta ebesinin amından nasıl gelicem buralara? kanka anlıyorum, valla anlıyorum da napıcaksın amınakoyim. iş yok işte piyasada lan. olsa gir. hem bu işin parası da iyi. yollarsın ailene, az buçuk destek de olursun. süper işte. geçinir gidersin be olm. neden kötüsünü düşünüyosun. mecbursun kanka bazı şeylere. elinde olan bişi değil. kimsenin elinde değil. sözlerim biraz olsun rahatlatmış görünüyordu. neden sonra, gözlerini bana dikti. yak, dedi. ha? yak olm, bi sigara. haa, ver ver. bro, götünü yırtıyosun tamam mı? anasını sikiyosun okulun falan, derslerin. köpek gibi çalışıyosun. köpek gibi. gireceğin hiçbir işte bi sikine yaramayacak şeyleri sike sike öğretiyorlar. yemin ediyorum lise mezunu arkadaşım şimdi paranın amınakoyuyor. okumak kadar saçma bişi yok. burada edineceğin bakış açısını doğru kitapları okuyarak pek ala edinebilirsin. bi sik katmıyor. ha ne var; iki karı sikiyosun, iki ortama giriyosun. tek başına yaşamaya çalışıyosun. millet nedir, ne değildir öğrenmeye çalışıyosun; o. e şimdi böyle canımızı dişimize takıp çalışıyoruz. sonuç? sıfır. asgari ücrete talim amınakoyim. okumuycan olm. siktiğimin sistemin dayatması bu. iki kıçı kırık diplomayı tutuşturuyolar eline. o kağıt olmadan da bi bok değilsin diyorlar.
haklısın, ne diyim... ne desen haklısın da alışırsın be olm. kimler alışmadı ki. çek bakiyim sen. tokuştur kalçayı. kadehlerin çıkardığı ses salonda yankılandı. o gece içtik. çok içtik. mesaiden erken gelmişti. yorgundu. ama bana mısın demedi. vurdu dibine dibine. annesi hastaydı. çok hastaydı. söylemiyorlardı. iyiyim, diyordu kadın. çorbayı babası yapıyordu da ayarını tutturamıyordu. annesi, babası adına özür dilerdi ondan. elimin ayarı kaçıyor artık oğlum. çalışmaya gitti. ayda bir geliyordu. yakın arkadaşımdı. annesi de beni severdi. ben de arada sırada annesini ziyaret ederdim. oğlu yerine koyar, öper okşardı.
bir çarşamba sabahı olan oldu. 11 saatlik yol bitmedi. hastaneye kaldırdık, demişler. yoğun bakımda, demişler. durumu iyiye gidiyor, demişler. yoğun bakımdaki hastanın durumu nasıl iyiye gider amınakoyim? yalan da söyleyememişler. 11 saatlik yol, hasret, özlem, acı, sevgi, merhamet, masumiyet, dürüstlük ve yalan... 11 saatlik hayat. 11 saat sonunda iki damla gözyaşı, yeni traş olmuş çenede buluştu. o kadar büyük haykırdı ki, dağlar parçalanıyor sandık. annesinin yemekleri hep güzeldi. elinin ayarı hiç kaçmamıştı. babasının  beceriksizliğini bile üstlenmek isteyecek kadar büyüktü yüreği. içten içe erirken, iyiyim, deyip gülümseyebilecek kadar... hafif de şişmandı hem. şairin dediği gibi: big heart needs big body. susuşmalar başladığı an anlaşılıyordu zaten tükenen çok şeylerin varlığı. akrabalar çoktan toplanmıştı. en son gelmişti arkadaşım. o yol nasıl bitti hiç soramadım. mola yerlerinde ne yaptı? gene tuvalete gidip 1 tl verdi mi? feysbuk'a falan baktı mı gelirken? ekrandan film izledi mi? müzik dinledi mi? uyudu mu? naptı? bir insan canından bir parçayı kaybettiğini bile bile, onu gömmeye gelirken ne yapar? 11 saat bir insan ne yapar?
olm, anlamıyorsun beni... anlıyorum kardeşim. şimdi çok iyi anlıyorum. annemi, babamı, köpeğimi, yatağımı bırakıyorum. toplayıp tası tarağı, yemeye gidiyorum o yarağı. ben de gidiyorum. en çok sevdiğim o iki insanı bırakarak. annem hasta değil, babam da değil. ama o korku, bende bir hastalık. arasıra zihnimi kemiriyor. o gün yanındaydım. bugün yanımdasın. kaderin bana benzemesin de kadeşim... sesi titriyor. hissediyorum. duyuyorum. gözlerinde ışıklar birden çok oluyor. gözleri doluyor. şşş, tamam kardeşim. sabırlı olmak zorundayız. allah'a bir küfür sallıyor okkalıklı. en az küfür yiyen tanrıdır belki. cesaretini takdire şayan buluyorum. varsa, cehennemde sağlam bir yeri garantilemiş olmalı. otobüse bineceğim. 9 saatlik yol gideceğim. mola yerinde işiycem, ikramların dibine vurucam, film izliycem. ne tuhaf. aynı yolun, kaderleri farklı yolcularıyız... bir kişi de çıkıp; bu ne amınakoyim, demiyor. ne tuhaf...

sağı gör

sağı gör, sağı gör! abi napıyosun amınakoyim ya!? sikicem oynucaan topu senin ya. olm, durun lan, sanki halısahadasınız amınakoyim. pes'te iki kişi aynı takımdalardı. kanka, gazoz var mı? diye sordu puyol. var kanka ayıbediyon. dökerken az bardaa yatır. köpük yapıyo sonra. dallama o kola'da oluyo. bu gazoz lan, gazoz, dedi asi_jojuk. en son ales'e girecekken mail adresi istemişler. bu da yıllardır değiştirmemiş asi_jojuk'la başlayan adresini. 25 yaşında adamın kullanacağı şey mi lan öyle adres? biz de ona nazaran asi_jojuk (okunuşu: asialttirejojuk) diyorduk kendisine. puyol! ha? dışarı çıkalım mı kanka? napcaz lan dışarda? bişiler yiyelim ya, acıktım ben. taam maç gitti zaten. köfte akar mı? akar. nereye gidelim? erhan baba? yok lan, dayı götünü kaşıyıp kaşıyıp et pişiriyor amınakoyim. ee napcaz? gel bi yer biliyorum, oraya gidelim. tamam madem. lan yoksa... şşş! ticari, devam et! hızlı adımlarla ara sokaklardan geçtik. isimde döner - kebap salonu yazıyor ama; ismin bu kadar şaşalı olduğuna bakma. normalde köşebaşı dönercisi. dışarıda ufak taburelerle çevrelenmiş, ufak kare masalar vardı. birine oturduk. dükkanın dışı cam olduğundan bizi gördüler. sıska bi çocuk geldi, siparişleri almaya. puyol meraklı gözlerle içeri tarıyor. ne alırdınız? ben köfte ayran alıcam. aynı aynı deyip aceleyle yolladı çocuğu puyol. zürafa gibi uzatmış boynunu içeri tarıyor. napıyon lan? bişi yok olm ya, burda sarışın bi piliç vardı ya? ee? hah işte, o sana girsin. allah'ım sen sabır ver ya. tamam lan, tamam. o cıvırla kesişiyoduk da, bugün yok heralde. eleman gelsin de sorucam bi. la, olm saçmalama ya. yok olm, sorucam. kafaya koydum. o kızın kadınbudu köftesinden yiyicem. bi sigara yaktım. içeriden elinde tepsilerle yaklaşan çocuğu gördüm. şşt lan! buyur abi? burda senin bi ablan vardı, sarışın yok mu o? sarışın mı? haa, yok mu o? çocuğun yüzü kızardı. korkuyordu. sinirleniyordu. yok abi, hayırdır? bişi yok be olm, derin mevzular bunlar... abi, o benim ablam değil; kız arkadaşım! puyol dondu kaldı. ayranı püskürtmemek için kendimi zor tuttum. kahkayı yutkunduktan sonra basabildim. puyol hala donuktu. tamam koçum, şaka yapıyor, sen git diyerek yolladım çocuğu. puyol bana döndü. gözlerini kırpıştırıyordu. olm, bacak kadar çocuğa bak, lan! benim yarime çakıyor. kız da ne yediyse, domuz eti mi yediriyolar, napıyolar amınakoyim; ayı gibi kız, dedi. son lokmasını bitiremedi. kanka sen versene hesabı, ben sonra döneyim sana, dedi. hesabı ödedim. çıktım, puyol caddeyi kesiyor. sağdan da taş gibi bi hatun geçiyor. hani verse ezanlarda durmam, o derece. ben gelince kafayı bana çevirdi; yavşak yavşak göz kırpıyor: şşş, sağı gör sağı gör. bireysel oynama, sağı gör...

cami

gece 02:39'da birsen tezer dinlersem, olacağı buydu; ne tuhaf. ardından bir de sezen aksu'dan kimler aldı seni bağladım. iyice mazoşist oldum ben. bu şarkılar benim ağzıma sıçar. dinlenme tesisinde sıçsa adam 1 tl yerine 2 tl alır şarkıdan. o derece sıçar. ha, neyse; ne diyecektim ben? hah, cami. evet, cami. camiler acayip şeyler olm. çok acayip şeyler camiler. hele ankara'nın camileri. vakitlerken ben çok seviyorken gittim ankara'ya. en güzel mevsimi gibiydi. takvim yaprağı yalan söylüyordu. kim nerden bilecek en güzel mevsimini ankara'nın amınakoyim? yılmaz erdoğan kışını sever ankara'nın, maria sonatrau da yazını. (boşuna google'a aratma maria'yı, götümden uydurdum. böyle hafif bi avrupai tat kattın mı acayip entel gösterir dediler) en güzel mevsimiydi ankara'nın. takvim yaprağı yalan söylüyor. ben çok seviyorken gitmiştim üstelik. bir gece vakti; bir dernek koğuşunda balkona çıktım. kafamı kaldırmasam farketmeyecektim. 4 tane ışıl ışıl minare göğü deliyor adeta. karanlığı yırtmış. üflediğim tütün dumanından bulutlar yaptım, astım gökyüzü kancasına. bir şehri camisiz görmek koyardı gibi sanki. inançlı olduğumdan değil. olm, her adresin içinde bi cami yok mu sence de? camiden sola dön, caminin karşısı vs... cami = center. o devasa yapıya bakarken baktım telefona işte. ne bir çağrı, ne bir mesaj. onun için gelmemiş miydim lan ben o şehre? ilk gece otelde kalmıştık. yıldönümümüzdü. ikinci geceye para çıkışmadı. öğlen 12'den önce postalandık. yılmaz erdoğan'ın aksine ankara'da seviştim ben. bi fark yok. kışın sevişemezsin gibi ama sanki. üşütüyo biraz. mesaj atmadı. aramadı. çağrı bile bırakmadı. o geceyi camiyle geçirdim. müezzini bekledim. saat 4 buçuk gibi geldi. gecenin en dingin sesiydi. kulaklarımdaki kızın sesine karıştı. bastırdı. huzur verdi. bir son yaklaşıyor gibiydi. şimdi diyeceksin ki öncekiler gibi kayıtsız mı kaldın yine? hayır, bu farklı. bu çok farklı. ankara'dan döndüm. kızılay meydanı; yüksel caddesi. onu ankara'da gördüğüm son yer oldu. en son gördüğüm yer ise izmir otogar. ben ankara'dayken aramayan, aradı sonunda. uzağız ya; amınakoyim ne bacak varsa kilometrelerce uzaktan çaktı götüme tekmeyi. ağladım, çok ağladım. sabah ezanlarında buldum yine teselliyi. o an hangi şehirde olsam, en kötü mevsimini yaşıyor olacaktı şehir. ve yine yalan söyleyecekti takvim yaprakları. belki fazilet takvimi söylemezdi. ama o da allah'ın hikmetiyle götüne cop sokan ağaç dalı falan anlatırdı, fantastik fantastik. tozkoparan fırtınası yazmalıydı takvimler. aylardan ekim'di. olursa ekime, olmazsa sikime diyecek zaman değildi. dağıldım. ağladım. sümüğüm de aktı bazen. mendil taşıdım hep göt cebimde. arasıra bim'e girdim. alpella beyaz çikolatalı gofret aldım. sonra onlar da paketin üstüne ''happy cows'' yazınca, onu da bıraktım. sigara çok içmiyordum o zamanlar. sigaraya abandım. cebimde 3 kuruş olsa alkole yatırdım. 31'in dibine vurdum. saç sakal zaten koyverdi kendini. hani yolda görsen, hayrına bi çorba ısmarlar, karnımı doyururdun. sosyal medyalardan engelledik birbirimizi. küfürleştik. yarım saat küfürleştik lan. yarım saat sevgi sözcüğü söyleyemezdik ama severdik eskiden. yarım saat amınakoyim. bi kız küfrediyorsa canını fena yakmışsındır. o sövdükçe, ben de sövdüm. içimde bir zehir vardı; atmalıydım. o an hangi şehirde olsam, en kötü mevsimiydi o şehrin. takvim yaprakları yalan söylüyordu. ne diyordum; cami. evet, cami. ben içkiden değil, acıdan sarhoşken, sıla'dan ''vur kadehi ustam, bu gece de sarhoşuz'' akarken fondan; gene huzuru bir sabah ezanında buluyordum. gökyüzü aydınlık olduğunda kapıyordum gözlerimi. çünkü, acıyı en iyi karanlık anlardı. o an hangi şehirde olsam, o şehir yıkık, o şehir viran. sadece, yalnız bir cami var ayakta duran...

18 Haziran 2013 Salı

hayal etmeyi hayal etmenin hayali

bugün müdürle tartıştım. ottan boktan bi sebep. ama bıçağın kemiğe dayandığı andı sanırım. annemi arayıp; gece çalışması var, dedim. geç çıkmıştık. müdür, taksi tutacağını söylemiş. benimkini tutsun götveren. ben yürüycem, deyip ayrıldım arkadaşlardan. yürürken ankara'daki yeni iş olayıma odaklandım biraz. arkadaşımı aradım. biraz konuştuk konuyla ilgili. şimdi ben bayadır yazmayınca, sen de bu noktada afalladın tabi. ben de çalışıyorum. boş gezenin boş kalfası değilim. olm, bak bişi itiraf edicem. ben bu hayata atılma işine hiç alışamadım lan. çok yabancı, çok ibne bişi bu. cidden. hani o üniversitedeki muhalif düşüncelerin var ya; inan orda kalıyor. çarkların arasına giriyorsun. sistemin istediği tipe bürünüyorsun. top sakal bırakmayı özgürlük olarak görüyosun. umut sarıkaya'nın ''iyiydik lan'' diye bi yazısı var. başucuna konacak, her gün okunacak bir yazı. sık sık aklıma o geliyor. ben çok karamsarlaştım. çok halsizleştim. çok sikeyim böyle hayatı modundayım. karıdan kızdan geçtim. kendimden bile geçtim desem yeridir. hani o evde bekleyen iki dünya tatlısı insan ve şirinlikte 1 numara olan köpeğim olmasa hiç mücadele edemiycem sanırım.
karavan alıcaktım lan ben. valla bak. hani şu her ''into the wild'' izleyenin hayali gibisinden değil. hiç ev sahibi olmak istemedim, istemiyorum da. ne bileyim, şöyle bi iki dergide yazıp çizerdim. döşerdim karavanın içini. o şehir senin, bu şehir benim. yol üstüne yol. hikaye üstüne hikaye. geçinip giderdim lan. hayal kuruyosun ya gece yastığa başını koyduğunda. işte o güzel. o çok güzel. ulan cinayet bile işlediğini hayal etsen güzel. hayal etmekten güzel ne var sanki. okuldaki arkadaşlarımı özlüyorum. şimdi bir çoğu evlendi, çocuk sahibi oldu, askere gitti. bir yaşam kurmak ne demek amınakoyim ya! nasıl yaparsın lan bunu? nasıl yapabilirsin? aynı halı sahada göt terlettik biz. aynı soğukta dondu kemiklerimiz kız beklerken. aynı sigarayı döndük olm. aynı tostu böldük ikiye. yol paranı verdim senin, bozuğun çıkmadığında. aynı yatakta uyuduk olm götlü başlı. 8 kişi kaldık 1+1'de. aynı şeye güldük. sen çift attın, ben atamadım tavlada. aynı yaprak kaçtı içtiğimiz çaya. aynı pornoyu izledik pcyi boş bulduğumuzda; birbirimizden habersiz. aynı küfrü ettik. aynı şişeden demlendik. aynı dumanı soluduk. şimdi bir araya gelsem bir çoğuyla iki çift muhabbet edemem. edemiyorum da. kendi hayatını kurmak ne demek ulan? göt lalesi! nasıl yapıyosun bunu? nasıl beceriyosun? iş, güç, çoluk, çocuk, geçim, kira, fatura... bişiy diyim mi? annen - baban; ''akraban'' olduğunda her şeye yabancı olmuşsun demektir. yabancılaştık be olm. bıyık bırakmışsın, duydum. senin neyine lan bıyık? ne ara baba oldun da beyaz atletle maç izliyosun? ama emin ol konu bu değil. bunlar olacak. kabullenemiyorum sanırım bazı şeyleri. şimdi ankara'ya gidicem. annem'i bırakıcam. babamı bırakıcam. köpeğimi bırakıcam. evimi bırakıcam olm, evimi. hani o her akşam annemin sıcacık yemeklerini yediğim, mışıl mışıl uyuduğum, haberlere sinirlendiğim evim... yeni bir hayat kurucam. az önce saydım, sövdüm ya sana, sen gibilere... ben yapıcam olm, aynı şeyi bu kez. ben hiç yapmazdım böyle şeyler. ben hep uysal olandım. ''tamam lan, yapalım!'' diyendim ben. şimdi ''hayır, olmaz'' diyorum. ne ara değiştim, ne ara bu cesareti buldum kendimde bilmiyorum. geri getiremicez dimi? hani o yukarıda saydığım günleri... koca koca adamlarken güreş tutmamızı mesela. en altta kalanın canı çıksın yapmayı. yapamıycaz dimi lan bi daha? alışıcaz be olm. sen yerinde sağ ol. mutlu ol. kimler, nelere alışmıyor amınakoyim. biz de alışıcaz. belki bi gün buluşuruz seninle. bi iki tavla atarız. ben çift atarım bu defa. şans döner belki, mars ederim.
o, bu değil de iyiydik lan, cidden iyiydik... belki yanımda olsan bu kadar tırsmazdım. 
ama söz moruk. bir gün karavanla senin şehrine gelicem. bak, diycem amınakoyim; bak! karavanım var lan, diycem. gözüne gözüne sokucam arabayı. torpido gözünü açıcam. en hasından bi adıyaman tütünü sarıcam sana. ucuz olm, diyicem sonra. hala ucuzuna kaçıyor olucam tütünün bile. ama; akşama da kal, dersen donatıcam sofrayı. iki kadehin götünü tokuşturucaz. baktım samimiyet eskisi gibi, yığıcam seni çimlere; güreş tutuşucaz. ev alırsan müstakil yada bahçeli al o yüzden. benden söylemesi. şimdi yazıyorum falan da tek bi kişiye değil. beni arkadaşı olarak gören, arkadaşım olarak gördüğüm herkese... belki o yaşımızı asla geri getiremiycez ama hala hayal edebiliyor olalım lan. hayal etmeyi hayal etmenin hayali bile güzel.