22 Haziran 2013 Cumartesi

cami

gece 02:39'da birsen tezer dinlersem, olacağı buydu; ne tuhaf. ardından bir de sezen aksu'dan kimler aldı seni bağladım. iyice mazoşist oldum ben. bu şarkılar benim ağzıma sıçar. dinlenme tesisinde sıçsa adam 1 tl yerine 2 tl alır şarkıdan. o derece sıçar. ha, neyse; ne diyecektim ben? hah, cami. evet, cami. camiler acayip şeyler olm. çok acayip şeyler camiler. hele ankara'nın camileri. vakitlerken ben çok seviyorken gittim ankara'ya. en güzel mevsimi gibiydi. takvim yaprağı yalan söylüyordu. kim nerden bilecek en güzel mevsimini ankara'nın amınakoyim? yılmaz erdoğan kışını sever ankara'nın, maria sonatrau da yazını. (boşuna google'a aratma maria'yı, götümden uydurdum. böyle hafif bi avrupai tat kattın mı acayip entel gösterir dediler) en güzel mevsimiydi ankara'nın. takvim yaprağı yalan söylüyor. ben çok seviyorken gitmiştim üstelik. bir gece vakti; bir dernek koğuşunda balkona çıktım. kafamı kaldırmasam farketmeyecektim. 4 tane ışıl ışıl minare göğü deliyor adeta. karanlığı yırtmış. üflediğim tütün dumanından bulutlar yaptım, astım gökyüzü kancasına. bir şehri camisiz görmek koyardı gibi sanki. inançlı olduğumdan değil. olm, her adresin içinde bi cami yok mu sence de? camiden sola dön, caminin karşısı vs... cami = center. o devasa yapıya bakarken baktım telefona işte. ne bir çağrı, ne bir mesaj. onun için gelmemiş miydim lan ben o şehre? ilk gece otelde kalmıştık. yıldönümümüzdü. ikinci geceye para çıkışmadı. öğlen 12'den önce postalandık. yılmaz erdoğan'ın aksine ankara'da seviştim ben. bi fark yok. kışın sevişemezsin gibi ama sanki. üşütüyo biraz. mesaj atmadı. aramadı. çağrı bile bırakmadı. o geceyi camiyle geçirdim. müezzini bekledim. saat 4 buçuk gibi geldi. gecenin en dingin sesiydi. kulaklarımdaki kızın sesine karıştı. bastırdı. huzur verdi. bir son yaklaşıyor gibiydi. şimdi diyeceksin ki öncekiler gibi kayıtsız mı kaldın yine? hayır, bu farklı. bu çok farklı. ankara'dan döndüm. kızılay meydanı; yüksel caddesi. onu ankara'da gördüğüm son yer oldu. en son gördüğüm yer ise izmir otogar. ben ankara'dayken aramayan, aradı sonunda. uzağız ya; amınakoyim ne bacak varsa kilometrelerce uzaktan çaktı götüme tekmeyi. ağladım, çok ağladım. sabah ezanlarında buldum yine teselliyi. o an hangi şehirde olsam, en kötü mevsimini yaşıyor olacaktı şehir. ve yine yalan söyleyecekti takvim yaprakları. belki fazilet takvimi söylemezdi. ama o da allah'ın hikmetiyle götüne cop sokan ağaç dalı falan anlatırdı, fantastik fantastik. tozkoparan fırtınası yazmalıydı takvimler. aylardan ekim'di. olursa ekime, olmazsa sikime diyecek zaman değildi. dağıldım. ağladım. sümüğüm de aktı bazen. mendil taşıdım hep göt cebimde. arasıra bim'e girdim. alpella beyaz çikolatalı gofret aldım. sonra onlar da paketin üstüne ''happy cows'' yazınca, onu da bıraktım. sigara çok içmiyordum o zamanlar. sigaraya abandım. cebimde 3 kuruş olsa alkole yatırdım. 31'in dibine vurdum. saç sakal zaten koyverdi kendini. hani yolda görsen, hayrına bi çorba ısmarlar, karnımı doyururdun. sosyal medyalardan engelledik birbirimizi. küfürleştik. yarım saat küfürleştik lan. yarım saat sevgi sözcüğü söyleyemezdik ama severdik eskiden. yarım saat amınakoyim. bi kız küfrediyorsa canını fena yakmışsındır. o sövdükçe, ben de sövdüm. içimde bir zehir vardı; atmalıydım. o an hangi şehirde olsam, en kötü mevsimiydi o şehrin. takvim yaprakları yalan söylüyordu. ne diyordum; cami. evet, cami. ben içkiden değil, acıdan sarhoşken, sıla'dan ''vur kadehi ustam, bu gece de sarhoşuz'' akarken fondan; gene huzuru bir sabah ezanında buluyordum. gökyüzü aydınlık olduğunda kapıyordum gözlerimi. çünkü, acıyı en iyi karanlık anlardı. o an hangi şehirde olsam, o şehir yıkık, o şehir viran. sadece, yalnız bir cami var ayakta duran...

Hiç yorum yok: