27 Haziran 2013 Perşembe

metro

dudakları dolgun. gözleri yeşil. beyaz tenli. siyah uzun ve düz saçları omuzlarından dökülüyor. ayağında mini bir kot şort. bacakları pürüssüz. göğüsleri dolgun ve dik. kalçası tam kavranacak cinsten. sabahın köründe işe giderken yutkunuyorum. metro sallana sallana durakları aşıyor. biliyorum ki son durakta inecek. kızılay'da. içimden bir ses takip et diyor. bi bok olacağından değil. sadece bu güzelliği daha fazla seyretmek istiyorum. sabah ereksiyonunu çoktan atlattım. gözlerim hala uykulu. metronun yer yüzeyine çıktığı anlarda güneş o kadar güzel bir açıyla vuruyor ki yüzüne; aşık olmamak için kör olmak gerek. ara sıra gözlerimiz buluşuyor. ne göğüslerine, ne bacaklarına bakıyorum. sadece gözleri ve yüzü... kulağında kulaklık var. ne dinlediğini merak ediyorum. gözlerimiz daha sık buluşmaya başlıyor. hem o, hem ben hemen kaçırıveriyoruz o andan kendimizi. çıkarken hafifçe çarpıp; pardon mu desem acaba, diye düşünüyorum. bu kızla konuşmalıyım. ama nasıl? gülümsüyor. hatta gülüyor bana bakarak... kimbilir neler düşünüyor. kendimden şüphelenip duruşumu falan değiştiriyorum. aksi gibi parfüm falan sıkmadım. karnıma ağrılar giriyor stresten. neden olduğunu bilmediğim şeyler düşünüyorum. seviştiğimi falan kurguluyorum. ama bir merhaba dese, aziz'ler gibi sekse tövbe edebilir, sadece onu sevebilirim. ama bunun sadece güzellikle alakalı olduğunun hemen farkına varıyorum. kendimi toparlamam gerek. gözlerimiz her buluştuğunda gülmeye başlıyor. hislerim karşılık mı buluyor acaba? metro sonunda son istasyona giriyor. labirent gibi çıkışlarda gözden kaybediyorum. takip edemem; yetişmem gereken bir iş var. iş yerine gidiyorum. her biri ''iş kaşarı'' olmuş karıların arasındaki masama oturuyorum. bilgisayarımı açıyorum. günaydın arkadaşlar... günaydın, günaydın, günaydın. arka arkaya farklı seslerden karşılıklar geliyor. aklım hala o efsanede. çay getiriyor çaycı abla. birim müdürü son uyarıları yapıyor ve mesai başlıyor. alo ... ... ile mi görüşüyorum? evet, benim. baba adınız ... mıydı ... bey? evet? ben ankara ... hukuk bürosundan arıyorum ... borcunuz için. 02.2013 ve 03.2013 tarihlerinden ödenmemiş ... kadar tutarınız var. üzerine ... kadar faiz işlemiş. dosyanız idari takibe düştü. icrai takibe düşmemesi için uyarı mahiyetinde arıyorum. icrai takip başlamadan borcunuzu ödemek ister misiniz? eğer icrai takip başlarsa bütün avukatlık masrafları, o süreçte işleyen günlük faiz, icra masrafları da dahil olmak üzere oldukça yüksek bir mebla ödeyeceksiniz. ... ... ... ... ... peki beyefendi. ben hakkınızda gerekli işlemleri başlatıyorum. iyi günler. ilk aramadan sonra çişim geliyor. içtiğim çayın da etkisi olabilir. aklımdaki fıstığın da. tuvalete gidiyorum. kemeri çözüyorum ve pantolonun düğmesini açıyorum. o an başıma kaynar sular dökülüyor. hayır, hayır, ufaklık yerinde duruyor. asıl sorun fermuarda. o bakışmalardaki gülüşlerin sebebini anlıyorum. anasını avradını siktiğim fermuarı ya! amınakoyim ben seni icat edenin. orospu çocuğu. bir yandan işemenin verdiği rahatlık; bir yandan rezil olmanın verdiği sinir harbi arasında çavuşun suyunu sıkıyorum. ah çavuş, zalım çavuş iyi ki kapıyı açık bulup da, ne var ne yok diye baş vermedin metroda. o zaman halimiz nice olurdu? o fıstık, ben yer fıstığı. yani her anlamda ''yer'' fıstığı. oyhş!

Hiç yorum yok: