12 Aralık 2013 Perşembe

kutsal toz zerreleri

güneş ışığının oluşturduğu ince koridorda uçuşan tozları izliyordum. en büyüğünü yakalıyordum. parmağımın ucunda kaybediyordum. sanki yok oluyorlardı. bir süre sonra yok olmalarına kıyamadığımı fark ettim. sadece izlemeye koyuldum. annemin sesiyle irkildim. hadi görüşürüz şükran teyze. haydi allah'a emanet gızııım. ellerine gollarına sağlık. haydi uğurlar ola. hadi oğlum, kalk sen de, gidiyoruz. nereye anne ya? eve, hadi kalk. o an kalkmayı hiç istemiyordum. annem kolumdan çekiştirirdi. eve kadar sürürdü. aramızda iki sokak vardı şükran teyze ile. köydeydik. 4 yaşındaydım. yüzünü hayal meyal hatırlıyorum şükran teyze'nin. ama o toz zerreleri... eskiler, baya eskiler bilirler. köylerdeki evlerin kiremit çatılarına güneş penceresi yaparlarmış eskiden. yani çatıda küçük dörtgen bir bölüm ya cam yada naylonla kapatılmış. elektriğin olmadığı dönemlerde gündüz de karanlık olan odalar için bir pratik çözüm. yokluk insana bu kadar güzel şeyler yaptırıyor işte. şükran teyze'nin evinin çok büyük olduğunu hatırlıyorum. hatta hep, uff burda ne biçim top oynanır ha, diye hayal ederdim. bu büyük salonda tek bir divan bile bulunmazdı. yerlerde çeşit çeşit, çoğu dokuma, çok azı satın alınma kilimler halılar mevcuttu. yer minderleri süslerdi duvar kenarlarını. ve bir köşede siyah beyaz asla yüzlerini hatırlayamayacağım bir fotoğraf dururdu. şükran teyze'nin gençliği. ben 5 yaşındayken o 90'larını yaşıyordu. annem ona yemek yapmaya gidiyordu. elden ayaktan düşer olmuştu şükran teyze. ama yıllar önce vefat eden halim amca'nın resmi hala duvardaydı. fotoğrafın altında da ucu kırık bir saz uzanırdı. eskiden saz çalarmış halim amca. göç ederken kırmış sazın ucunu. oraya her gittiğimde o yüksek çatının ortasındaki güneş penceresinden ışık sızardı içeri. sanki kutsal bir ışıktı. sadece beni aydınlatıyordu. altında duruyordum. toz zerrelerini izliyordum. ne olup bittiğinden bihaber; en büyük hayali mahalledeki topçu ismail'e çalım atmak olan ben... annem birgün gitmedi; bir gün daha, bir gün daha... şükran teyze'den çok toz zerrelerini özledim, ne yalan söyliyim. anne bir daha gitmicek miyiz şükran teyze'nin evine? annem cevapsız bıraktı sorumu. neden sonra kendi evimizdeki toz zerrelerini izlemeye başladım ama hiç o güneş penceresinin toz zerreleri gibi değildi. onlar kadar kutsallık atfetmemiştim belki de. çok sonra annem anlattı. şükran teyze vefat etmiş o ara. çoluk çocuğu gelmiş izmir'den. eve çoktan müteahit bulmuşlar zaten. ölünce vermişler müteahit'e. verilen daireyi satmışlar; parasını bölüşmüşler. zevksiz, iğrenç bir bina dikmişler. insanoğlu böyle işte. onlar hiç bilmiyorlar ki orada müthiş kutsal toz zerreleri vardı. dokununca kaybolan hem de. uff ne biçim...