4 Haziran 2012 Pazartesi

kont

hav hav hav! uzun upuzun tarlanın ortasında koşarken peşimden havlayarak geliyordu. gözlerini açmış, dili dışarıda, kulaklarının bir tanesini dikmişti. oyun oynamak istiyorum demekti bu. yerden bir dal bulup aldım. önünde bir kaç kere gezdirdim. güzel bir şey olduğuna inandırdığımda dalı uzağa fırlattım. koşarak gitti. havada yakalayamadı ama yerden dalı aldı ve bana getirdi. ağzından aldım. tekrar zıplamaya başladı. koyu kahverengi tüyleri güneşin altında parlıyordu. cins bir köpekti. dedemin av merakı sayesinde dahil olmuştu aileye. tazıydı. bahçe arasında köpek çoktu ama dedem ona gözü gibi bakıyordu. dalı tekrar getirdi. başını okşadım. boynuna sarılasım geldi. bir daha atacakken annemin uzaktan çığlık çığlığa sesi geldi. hadi oğlum yemeğeee! hoppa, hadi oğlum, oyuna biraz ara verelim de karnımızı doyuralım dimi? bahçedeki en iyi arkadaşımdı. gittik, yemek yedik. ertesi gün dedem ilçeye gideceğinden bahsetti. para mı yatırıcakmış, napıcakmış, öyle bişiler işte. daha o zamanlar küçüğüm. 10 - 11 yaşlarımdayım. dedemle gitmek istedim. güç belâ kabul etti. tek amacım güzel bir futbol topu aldırmaktı dedeme. ertesi gün ilçeye gittik. dedem bankaya gitti. sıkıntıdan patlamak üzereyim. arada sırada bankacı karıların bacaklarını falan kesiyorum. o yaşta bile abazalık had safhada. bazen yaşıtım bir iki kız görüyorum. daha o zamanlar kızların küçükken bıyıklı olduğunu ve bunun bazılarında ileriki yaşlarda da sürdüğünü bilmiyorum tabi. güzel geliyolar. bunla sevgili olur muyuz? kola mola ısmarlar mıyım falan diye düşünüyorum. 11 yaş sevgililiği o kadar olm. öpüşmek koklaşmak anca cesur kızlarla. sonra sıra bize geldi. dedem işini halletti. bankadan çıkar çıkmaz, dedeeaa bana top al, diye yapıştım yakasına. gariban adam belki de yıllar önce ayağının değdiği toplara bakıyordu bakkal önünde. gittik sert plastik kaplı birini aldık ordan. ulan o bu değil de, plastik toplar acayip rüzgara kapılıyo amınakoyim. öyle böyle değil. hele ki tarlada bahçede oynarsan. yarrak gibi bişi. bi koyuyon topa, nereye gideceği belli değil. o bahçe senin, bu bahçe benim dolaşıyosun. sonra bindik köy dolmuşuna. tezek falan kokuyo, ter kokuyo, köylü adam kokuyo... bunu ayrımsayamıyosun tabi o yaşlarda ama şimdi biliyorum o kokuyu. köye geldik, bahçeye gittik. kont'la oynamak istedim. adı buydu. annem, olmaz, dedi. neden anne yeaa! dün bi kaç köpekle dalaşmış mı, napmış, köpekler buralardan değil. bi bakalım huysuzlanacak mı napıcak. anneannemin dedemin av merakına olan öfkesinden olacak veterinere götürtmek istemedi sanırım. bunu anlatma dedenin yanında üzülmesin diye yediler beni. siktiler attılar yani. bikaç gün geçti aradan. dedeme konudan söz etmedim. dedem de tarla işlerinden napıyo bu köpek deyip de bakmadı. sonra baktık köpek kapıları tırmalıyor falan. anneannem hafif memnun gibi o aralar. hafta sonlarını dağda geçirmesin, koskoca adam bu yaştan sonra ava mı çıkarmış, diye geçiriyor aklından. köpek suya dayanamıyor, ağzından köpükler geliyor. 1 haftanın sonunda geri dönülmez yola girdi. bir pazar sabahı, dedem köpeğin ağzına zar zor tasma taktı, ağızlık falan. ısırmasın diye. benim için anneme tembihlemiş arkamdan gelmesin demiş. gitmek de istemedim zaten. dedem her zamanki av takımını kuşandı. çift kırma tüfeği, belinde fişekleri, sırtında malzeme torbası ve kont. olacakları tahmin ediyordum. dedem ava gitmiyordu. gözlerim doldu ve bir anda bağıra bağıra ağlamaya başladım. dedem tepeyi aştı. bir 10 dakika sonra gelen keskin bir TAK ve ince bir IYYK sesi yemyeşil erik ağacındaki kuşların aniden havalanmasına neden oldu. gökyüzü güneşli ve berraktı. 1 hafta önce yerden bulduğum dal hala elimdeydi. kont'la oynadığımız dal. diğer elimde de dedemle aldığımız top. arkadaşım olmadıktan sonra topu ne yapacaktım ki? bu defa dalı aldım, yere oturdum ve toprağa bir köpek çizmeye başladım. aklımda tek bir soru vardı: köpeğin katili dedem miydi? anneannem miydi?

Hiç yorum yok: