3 Haziran 2012 Pazar

ayı murat

ilk buluşmanın heyecanı vardı üstümde. izmir'deydik. konak'ın vapur iskelesinde buluşacaktık. elimde çiçekler vardı. çok önce gelmiştim buluşma yerine. kafamda şöyle yaparım, böyle olmaz lan, çok mu sikik bi duruş olur tarzı şeyler vardı. elimde bir demet çiçek, insanların arasında utana sıkıla bir ileri bir geri yürüyordum. bir yandan da mesajlaşıyorduk. yoldayım diyordu. geliyorum. mınakoyim ne olucaksa olur, diye geçirdim içimden. kenardaki büfeden bir simit, bir su aldım. su tamam da, simiti niye aldım bilmiyorum. bişiler yemek istedim sanırım. suyun dibinde bir iki yudumluk bıraktım. susam kırıklarını temizlesin diye. simiti yedim. kağıdını atacakken, bağcığımın çözülmüş olduğunu gördüm. eğildim bağcığımı bağlarken farkettim ki çorap morap değil, direk ayakkabı kokuyor. bir yandan da götü kesen var mı diye kolaçan ediyorum. en sonunda saate baktım. buluşma saatimize 12 dk. kalmıştı. onla bunla oyalanırken vakit geçti ve uzaktan belirdi. uzun süren bir hazırlık yaptığı belliydi. geldi, sarıldık, öpüştük, çiçeği verdim güzel birkaç söz söyleyerek ve el ele tutuştuk. çiçek artık ondaydı. utanca mahal yoktu. artık sevgilisine çiçek almış kibar bir erkek olarak bulunuyordum sahnede. sahil şeridi boyunca yürüdük. ben sabahki uydurma bir kaç sakarlığımdan bahsettim. istemsiz gülüştük. heyecanımı atmak istiyordum. dün star tv'deki filmi izleyip izlemediğini bile sordum. ''ben de işte ya...'' ile başlayan cümlelerle beni onaylıyor ve aynı kesitin kendisiyle ilgili versiyonunu anlatıyordu. yol boyunca yürüdük. aç olup olmadığımı sordu. çok değil dedim. burger king'e gittik. yanımdaki paraya da güvenemiyordum. beni bugün kurtarabilir miydi bilmiyordum. kesin bi sinema faslımız da olurdu. biletler desen ateş pahası. junior menülerden söyledik. kıç kadar bi hamburger ve küçücük patates kızartması. yedik beraber. yemek sırasında konuşulmayacak tüm şeyleri o yemekte konuştuk. ablasının köpeğinin balkona sıçmasından bile bahsetti. ben de bahçedeki asma yapraklarından. arada sırada birkaç iltifat falan karışıyordu sözlerin arasına. ama sonra gene kaldığımız yerden devam ediyorduk. yemek biraz uzun sürdü. yapacak bir şey gelmiyordu aklımıza. belki de bu yüzden oturup kaldık burger king'te. otururken en az 3 masayı doyurduk sanırım. mezun etmek gibi. bizden sonra gelenler bizden önce gittiler hep. sonra biz de kalktık. ceplerimi yokladım. cüzdan ve telefondan emin olduktan sonra, hadi çıkalım, dedim. çıktık. birkaç vapur turu önerdi. kabul ettim. ucuz ve romantik bir yoldu. vapura binip üst kata çıktık. manzara etkileyiciydi. yavaş yavaş batmaya yüz tutmuş bir güneş gözleri kamaştırıyordu. el ele bir banka oturduk. az biraz romantik ortamı yakalamıştık ki kafama yediğim bir tokatla irkildim. tam dönüp anasını avradını siktimin iti, kim oluyosun lan sen! dememe kalmadı biri beni elimden tutup çekti ve bağrına bastı. kız şaşkındı. o anki bakışlarını tahmin edebiliyordum. aklımda hiçbişey kalmamıştı. tahmin yürütecek halde de değildim. beni bıraktığında yüzünü hatırladığım ama ismini hatırlamadığım biri vardı karşımda. benim lan benim! murat 5A ayı murat! dedi. birden nöronlarım çalışmaya başladı ve amınakodumun ibnesini hatırladım. 5. sınıfta izmir'e taşınmışlardı. sınıfın ayısıydı. sınıfta her tenefüs ayrı biriyle boğuşa boğuşa, boğuşmadık adam bırakmamıştı. sınıf başkanı olduğum  dönemlerde sık sık adını tahtaya yazar, yanına da 3 çarpı koyardım piçin. hocanın tokadıyla sık sık yüzleşirdi. nerden tanıyıp, nerden gördüyse ve bu nasıl bir tesadüfse en romantik anımın içine sıçmıştı. napıyon lan görüşmeyeli? olm kaç yıl oldu yaaa! nerelerdesin, napıyosun? bizim çeto (çetin) ile görüşüyo musun? ardarda sorular sormaya başladı. iyi işte ya nolsun, uğraşıyoruz. yok çetin'den hiç haber almadım okuldan sonra, dedim. birden beni bıraktı kıza döndü. selamlar yenge, ehehehe, çok iyi adamdır bak bu, kıymetini bil, dedi. kız gülümsedi tabi haliyle. napsın amınakoyim.  moruk arkadaşlar bekliyo beni şurda. lan vapur beklerken gördüm, o mu değil mi kararsız kaldım ama sonra emin olur gibi oldum, geldim, dedi. telefonunu ver bakiyim. ne olduğunu anlamadan elimdeki telefonu alıp kendi numarasını yazdı. araşırız olm arada. yolun düşerse haber  et. bi iki tek atarız. gerçi sen içmiyosundur ama cips kola falan artık ehehehe. uzaklaşırken ayılığından hala bir şey kaybetmediğini gördüm. kıza döndüm. o ortamı bi daha yakalayacağım konusunda şüpheliydim. çünkü biliyordum ki ayı murat dikizliyordu. (amınakoyim senin murat) vapurdan inmedik. tekrar konağa dönüyorduk. murat inmişti. murat hakkında sadece okuldan arkadaşın mı diye sordu. evet, boşver salağı, dedim. niye öyle diyosun arkadaşına, bak ne zaman sonra seni tanımış gelmiş, görüşmek istiyo, dedi. yav nası biri olduğunu bilmiyosun, dedim. insanlar değişebilir, çok önyargılısın, dedi. insanlar ve dünya üzerine bir nutuk yaklaşıyordu. mecbur dinleyecektim. gökyüzüne baktım. martılar uçuşuyordu. insanlar martılara simit atıyordu. döndüm ve bir simit alalım mı, dedim. sevinçle alalım ihihi, dedi. az önceki nutuk faslını bitirmiştim. gözlerindeki mutluluğu gördüm. ama benim aklım hala ayı murat'taydı. kafasına vurduğu herifin bir başkası olmasını dilerdim. martıya bir parça simit attım. havada yakaladı ve hızla uzaklaştı.

Hiç yorum yok: