4 Haziran 2012 Pazartesi

boncuklu tabanca

go go go! 2'şerli takımlar halinde çatışıyorduk. 23 nisan'da anneme aldırdığım metal aksamlı boncuklu tabancama çok güveniyordum. hızla şarjörü yeniden dolduruyor, saklandığım elektrik direğinin arkasından kafamı çıkarıp düşmana sıkıyor ve tekrar saklanıyordum. kanatlardan saldırmayı planlamıştık. rakip takımı köşeye sıkıştırdık. üstünlük bizdeydi. derken sıktığım bir boncuk arkadaşın burnunun yanında patladı. gözünün birkaç santim altında. canı yanıyordu. fazla bir mesafeden sıkmamıştım. taş çatlasın 5 - 6 metreydi. kızdı, sinirlendi. tabancayı yere çaldı. ananı sikerim lan senin, diye bağırdı. ben de aynı şekilde karşılık verdim. ben senin ananı sikerim piç! birbirimize girecekken diğer iki arkadaş araya girdi ve o an ağlayan çocuğun annesi balkondan çocuğunu çağırdı. yarın görüşürüz, sikicem seni, dedi giderken. ben de sikebiliyosan sik, dedim. bizimki gözünü ovuştura ovuştura eve girdi. biz de 3 arkadaş yakınlardaki büyük çocuk parkına doğru yollandık. 4 tane salıncak vardı, diğer ikisine başka çocuklar biniyordu. biz diğer ikisine geçtik. arada içinden geçilen bir boru vardı. borunun içinden karşı tarafı görebiliyorduk. kantır'dan falan bi muhabbet açmış, elimizdeki silahlara bu igıl değil mi lan falan gibisinden muhabbet ediyorduk. sikten boktan şeyler işte. en son bizden biri yemeyip, içmeyip, karşı tarafa boncuk sıktı. çocuklar ''abiii'' diye bağırmaya başladı. biz de o sıra topuk. ulan öyle bir kaçış yok amınakoyim. napıcaz, ne edicez derken; gelin amınakoyim, dedim. ben bi yol biliyorum. oraya doğru yollandık. tam son sokaktan geçerken, kodumun çocukları önümüze çıktı. meğer adamların mekandaymışız. içimden bi ses siki tuttuk, diyordu. evleri ordaymış piçlerin. içeriden abileri falan geldi. bizle muhatap olmadı diyebilirim. kardeşine döndü, bunlar mıydı lan, dedi. evet cevabını alınca bi ışık oluştu. fondan only you müziği (ozan orhon memeler diyarında'nın müziği) akıyordu sanki. şlak! diye gelen tokatlar, zbam diye gelen yumruklar... yere düştük. tekmelerle devam etmeye başladı. itiraf etmeliyim, hayatımda yediğim en zevkli dayaktı amınakoyim. yok öyle bişi. vurdukça vuruyolar, vurdukça vuruyolar. sonra bi ara abilerinden biri haydarı getir, dedi. haydar o zamana kadar sınıftan tasosunu üttüğümüz bi çocuk bizim için. budaklı meşe odununu görünce son gayret kalktık ve ölümüne koşmaya başladık. en sonunda eve girdiğimizde üstümüz başımız toz ve çamur içindeydi. vücuttaki morarmaya yüz tutmuş darbeler de cabası. anneme görünmeden hemen odaya geçtik. üstümüzü başımızı temizlemeye koyulduk. bi yandan da halimize gülesim geldi mınakoyim. ama gülmedim. boncuğu sıkan arkadaşa bakıyorduk iki kişi. sonra döndük birbirimize, onaylar nitelikte başımızı salladık. ve ikimiz birden çocuğa girdik. daha yeni dayak yemiş veledler olarak dayak atmanın zevkini çıkarıyorduk. sabahtan başlayan çatışma artık yakın dövüşe geçmişti. son şarjör boşaldıktan sonra belimizdeki bıçaklara sarılmıştık. boğaz boğaza birbirimize girdik. annem gürültüleri duyunca; hişşşşt, dedi, noluyo orda? kapıyı yavaşça araladım. bişi yok anne, şakalaşıyoduk, dedim. annem kek falan yapmış, tepsiyle onu getirmiş. aldım onu. birbirimize küs şekilde yedik. küs şekilde devam etti muhabbet. kantır'a bile gitmedik sonra bi dönem. ama ertesi hafta elde boncuklu ile yine siperlerdeydik. silahla oyun olmuyor....

Hiç yorum yok: