13 Haziran 2012 Çarşamba

playboy

kalk lan! ya sikicem amk sabah sabah bağırma lan kulağımın dibinde! bu ne amınakoyim ya! sözlerimden tırsmış olucak ki, sana kahvaltı edelim diyoruz, bi şey mi diyoruz, mal yaa, diyerek çıktı odadan. bir gün önceki ağır demin ağırlığı vardı üzerimde. şunu içtik, bunu içtik, hala ayaktaydık, vay amınakoyim'lik bi muhabbet açmıycam ama sağlam içtik. dertliydim, dertliydi ve unutulması gereken anılar vardı hafızalarda. böyle anlarda içilmeyecek de ne zaman içilecek siktimin dünyasında deyip yuvarladıkça yuvarladık kadehleri. sabah üzerimde bi ağırlıkla uyandım. gözümü ovuştura ovuştura lavaboya gittim. sabah ereksiyonunu işeyerek indirdim. ellerimi ve yüzümü yıkadım. çapaklarımı temizledim ve aynaya bakar halde, ne yicez lan, diye bağırdım. arkadaşım oralı olmadı. hazırlanıyordu. olm nereye, dedim. dışarı çıkıcam, açlıktan ölyüroum, dedi. e, iyi madem, bekle beraber çıkalım, dedim. hadi çabuk ol, dedi. hızla üstümü giyindim. dışarı çıktık. kahvaltı edeceğimiz yere 10 dakika vardı. konuşmadan yürüyorduk. noldu lan, dedim, bozuldun mu bana? ne bozulucam amınakoyim. hergün aynı muhabbet. canım başka bişeye sıkkın. hayrola lan? ya olm geçen hani bizim kızlar bizi pikniğe çağırmıştı ya gitmemiştik. ee? o gün neslihanlarla buluşmuştuk hani? ee? ordaki tanımadığımız kızlardan biri bizim kızları tanıyomuş. gitmiş fişeklemiş benimkine. sabahtan beri başımın etini yedi. saat 7'de dikildim ayağa amınakoyim. çaktırmadan saate baktım 11'e geliyordu. bugün seninki de alır haberi, yarra yedik yani kısaca, dedi. ya olm bişi olmaz yaa, diyesim geldiyse de nasıl olmaz amınakoyim diye düşünmeden edemedim. sen bizim kızları ek, başka kızlarla takıl, onlar bunu öğrensin ve bişi olmaz? yarrak olmaz. kahvaltıcıya gittik ve her zamanki menümden söyledim. su böreği ve büyük çay. arkadaşım da 2 patatesli poğaça söyledi. ikimiz de -içimizde bir sıkıntı- yediklerimizden tat alamıyorduk. en sonunda patladım. amınakoyim, dedim. söze böyle girince karşı tarafta bi beklenti oluştu tabi. gözleri parladı çocuğun. bilmiyo ki aklıma bi sik gelmediğini. olm biz bu kızlara zaman ayırıyoruz. her zaman, her yere beraber gidiyoruz. sıkılmış olamaz mıyız? başka arkadaşlarımız olamaz mı? kendimizi haklı çıkarma çabalarıydı bunlar. yemeyeceklerini ikimiz de adımız gibi biliyorduk. ama aldatma sayılmazdı ki bu? sonuçta arkadaşlarımızdı onlar. muhabbet edip dağılmıştık. bizim kızlar da pikniğe gitmemiş o gün zaten. sonra kahvaltıcıdan çıktık. arkadaşım bana hak verir gibi yapsa da sıçtığımızın gayet farkındaydı. olm, dedim. az biraz yalnız kalalım, biraz düşünelim. gel bi yürüyüş yapalım amk. bişi demeden kafa salladı. sigaraları yaktık ve kent ormanın yolunu tuttuk. doğa yürüyüşü tadında yürüyorduk. napıcaz, ne edicez hesaplar havada uçuşurken birden çişim geldi amınakoyim. dağ başı deyip işiycem tam güzel de bi kuytu buldum ileride. tam zamanında bir kafilenin ilk üyeleri göründü uçtaki patikadan. görünmeden sıvışmaya çalıştıysam da yemedi. heeey! dedi uzaktan biri. selaam! biz ankara'dan geliyoruz da doğa yürüyüşü yapıyoruz farklı illerde. burada bir kent orman tesisi varmış nasıl ulaşabiliriz acaba? güzelce, sarışın, zayıf bir kızdı. bu yoldan düz devam edin, ileriden sağa dönen bir yol ayrımı var, oradan yukarı çıkın, önünüze taşlı bir yol gelecek, o yolu takip edin bulacaksınız, dedim. anasının amı gibi yolu tarif ettim yani. aağmm, ya zahmet olmazsa siz götürseniz? arkadaşla birbirimize baktık. sike sike götürecektik. döndük yoldan geri. konuşmadan ilerliyoruz. arkamızda şarkılar türküler gırla. bazen bi iki kişi çiçeği böceği inceliyor, fotoğraf çekiyor falan. sonunda kent orman tesislerini bulduk. içimden, oh lan aslında iyi oldu işerim ben buraya, diye geçiriyor idim ki, erkekler wclerin önünde sıra olmuş amk. olm ben giricem lan kavgası var. altıma işerim lan ben bunu beklersem, dedim. hemen indik şehre doğru; allah'tan çok uzak değil şehir. yol üstünde işeyecek yer arıyorum. utanıyorum da biraz. bi işletmeye girip abi tuvalet, acil mi diyim, ne diyim amınakoyim? sonra bi internet cafe gördüm. megabyte internet cafe. millet terabyte kullanıyo amk. girdik arkadaşla içeri. ben işiycem dedikçe onun da gelmiş. abi, dedim, biz bi arkadaşa bakıp çıkıcaz. gözlüklerin üzerinden bana baktı, orta yaşlı, hafif sarışın cafe sahibi. iyi, bakın bakalım, dedi. kafayı tekrar feysbuk'a gömdü. ben de fırsattan istifade cafenin tuvaletine doğru yollandım. girdim işiyorum. nasıl bir rahatlama, nasıl bir huzur. yok böyle bişi. sanki elimde harry potter'ın çubuğu var da ortamı bi hareketle cennete çevirmişim. öyle bişi. artık yarısını boşalttım çişin. bi el ensemden bi yakaladı. beni çeke çeke çıkarıyor tuvaletten. elim sikimde sağa sola sallaya sallaya işemeye devam ediyorum. güç belâ kestim işemeyi. donu falan topladım aceleyle. noluyor lan? demeye kalmadı. şimşek gibi bir tokadı farkettim ve hemen refleks olarak savuşturdum. arkadaşla koşa koşa dışarı çıktık. üstüm başım sidik içinde kaldı amınakoyim. adam arkamızdan bas bas bağırıyor: piçleeeer! umumi hela mı lan burası. şerefsiz herifleeer! bi daha sizi burada görürsem canınıza okurum. dayaktan gebertirim! kodumun herifinin böbreğini aldık sanki amınakoyim. allah'tan yolda çok insan yoktu. rezilliği çok gören olmadı. eve gideceğimiz aşikardı. koşa koşa eve gittim. daha fazla kokmak istemiyordum. aceleyle tuvalete girdim ve kalan yarımı işedim. sağlam bi duş aldım. misler gibi oldum. arkadaşım salonda sigara içiyordu hala. olm, dedim, tamam takma bu kadar. hallolur bi şekilde. yarrak hallolur der gibi suratıma baktı. kız arkadaşını arıyor fakat cevap vermiyordu. benimki de durumu öğrenmiş ve büyük ihtimal benden haber bekliyordu. bi iki mesaj attım. geri dönüş olmadı. o günün akşamına ikimiz de ayrılık mesajı aldık. içtik, sıçtık. ertesi gün neslihanlar bize geldi. o yabancı kız da yanındaydı. bizim tanımadığımız ama bizim kızları tanıyan. ayrılık sebebi o kevaşe. bizim arkadaş beni mutfağa çekti. olm, beni bozma, bi planım var. gayet hoş bi sohbetten sonra sık sık gelip gitmeye başladık. neslihan'la aramız iyi gibiydi ama sadece arkadaşım olabilirdi. sevgilim olabilecek bir kız değildi. kısa bir süre sonra arkadaşım o yabancı kızla sevgili oldu. daha doğrusu kız öyle zannetti. yaklaşık iki hafta sonra da neslihan ve o kız sadece beni cafeye çağırdı. gittim. konu arkadaşımdı. kızı terketmişti. üstelik kızla yattıktan hemen sonra. kızın gururu, onuru, vs... neyi varsa incinmişti. neslihan ve kız benden hesap soruyorlardı. nasıl olur bu? ne kadar da adisiniz! falan türü cümleler duyuyordum. açıkcası çok da siklemedim. önümdeki adisyonu basan matbaanın adresini ve telefon numaralarını okuyodum. seri numarasına falan bakıyodum. en sonunda adisyonu aldım ve kasaya yöneldim. hesabı ödedim. masaya döndüm. hala oturuyorlardı. ben, dedim, gidiyorum. hesabı ödedim. oturacaksanız yeni adisyon açarlar. çıktım ve bir sigara yaktım. playboy dedikleri böyle bişi olsa gerekti. oyun oynayan, oyunu kuralına göre oynayan... ilişkilerde acımasız olmak en güzel olanı, diyordu arkadaşım. içimden, senin de amınakoyim, dedim. tek başıma kent ormanın yolunu tuttum. megabyte'ın önünden geçerken kaldırıma attığı bir sandalyede yandaki bisikletçiyle tavla atan cafe sahibini gördüm. bana dik dik bakıyordu. aynı anda bisikletçiye bişiler söyledi. büyük ihtimal benim cafesine işediğimi anlatıyordu. ırzını siktiğim, diye bir küfür de ona salladıktan sonra yoluma devam ettim.

Hiç yorum yok: