17 Şubat 2013 Pazar

utanmadan korkmak


üzerine çokça düşündüğüm, bazen korktuğum, bazen istediğim, bazen sevmediğim, bazen kutsallık atfettiğim, bir şey uğruna ödenecek en büyük bedeller listesinde belki de ilk sırada olan bir kavram: ölüm. annem çok tanık olmuş. dayımın 24 yaşındaki vefatına örneğin. soğuk algınlığı sarılık'a, sarılık siroza çevirmiş. vakti zamanında ne tıp ileride ülkede, ne işi bilen doktor var adam gibi. gündüz vakti, ışıkları açın yav, deyişinden anlamışlar gideceğini. gözler dolmuş, ses etmemişler. gündüz vakti yakılmış evin tüm lambaları. konu komşu sessiz sedasız toplanmış. anneannem yan odada gizliden gizliye feryat eder olmuş. dedemin gözyaşları içine akmış bir bir. dedem, ah saçının bir teline kul köle olduğum dedem. kaç evlat büyütmüş, 2'sini daha kundaktayken gömmüş. ama 24 yaşında bir delikanlı. asker de değil üstelik. ne matah bir şeydir şu illet. akşama doğru iyice kararmış dünyası dayımın. gözünden fer gider olmuş. kıvranmış döşeğinde. kan kusmuş önce, sonra parça parça karaciğerinden kalanlar... ağzına içki - sigara sürmemiş adam, dağ gibi adam, salonun ortasında, yer döşeğinde, çaresizliğin kucağında kıvrılır olmuş. kova koymuşlar yanına. içine kusmuş içini. bir ara rahatlamış, göğe bakmış, gülümsemiş 24 yaşındaki genç adam. derin bir nefes çekmiş, ciğeri aldığınca. son kez oynamış dudakları. o turp gibi diye tabir edilen genç adam, bir et ve kemik yığını oluvermiş bir anda... gözlerden akan yaş değil aslında, damla damla sevgi, acı, nefret, öfke ve gerçeğe olan isyan ve teslimiyet... bundan 10 yıl önce, evvelde dayımın ölümünü çaresizlik içinde izleyen, göğsüne kapanıp saatlerce ağlayan dedemin ölümünü izliyordum. okumayı yazmayı askerdeki "ali okulu"nda öğrenmiş. o gün bugün ne bulduysa okumuş. yanında radyosu, okul defterlerinden kırpıp, dikerek yaptığı küçük defteri, trt haberin her saatinden kesitler yazar, fikirlerini açıklar olmuş kağıtlara. öyle ki 1948'den bu yana 2003'e kadar çok sağlam bir haber arşivi vardır dedemin. ayağında pijaması, üzerinde kaftanı, aynı salonda, aynı yer döşeğindeydi dedem. ağır ağır nefes alıyordu. ara sıra ayaklarını birbiri üstüne atıyordu. haşlanmış yumurta istemişti son saatinde. yarısını bıraktı. zamanında öküz süsmüş. midesinde yara açılmış. yara kabuk bağlamış, mideyi zehirlemiş. doktorlar vakit çok geç, dedi. dedem pijamasını sıktı eliyle, hafifçe. eli orada kaldı. yavaşça açtık elini yana koyduk. gelemeyenler için birer yeşil yaprak okuyup koymuşlar yanına, adetmiş. neden sonra, gözlerini açtı dedem. yılların yorgunluğundan eser yoktu sanki. hafifçe gülümsedi. dudaklarını yarı araladı ve ciğerinde kalan son borcu havayı da iade etti doğaya. oğluna, anasına, babasına kavuştu; oğullarından, eşinden, kızından, torunlarından ayrılarak. feryat figan çok olmadı. bekliyorduk. beklenen bir ölümün acısı azalır mı? bunu inan bilmiyorum. daha sonraları bir arkadaşımın, iki gün önce görüştüğüm halde hem de, ani ölüm haberini aldım. hepsi koydu. hepsi acıttı bir yanımı. ama alışıyor mu insan bilmiyorum. eğlenebiliyorsun sonrasında. belki de zaten "onları sevmen gerek" mantığıyla büyütüldüğümüz, akrabamız, arkadaşımız olduğu için üzülmüşümdür. sonuçta olan oluyor bir şekilde. bir insanın aşkla, isteyerek, arzulayarak sevdiği birinin kaybını bilmiyorum. savaşlarda, felaketlerde, kazalarda yaşanan ölümleri... etkisi ne olur en ufak bir fikrim yok. ama ağır bir travma diye tahmin ediyorum. bir dönem insanlardan uzak takılmayı adet edindim. çok sevmemeyi, çok yakınlık kurmamayı. çünkü ne kadar çok hatıra biriktirirsen, o kadar canın yanıyor. o kadar üzülüyorsun, kahroluyorsun. bu yüzden kaçındım hep, yazılı tüm belgelerden. hafızada olanı bir şekilde kapatabilirsin belki ama bir mektubu, bir fotoğrafı, bir (yeni mecralarla) sosyal iletiyi; yani hala orada olduğunu bildiğin bir hatıratı silemiyorsun. yapamıyorsun bunu. ama nşa'da mutlaka başa gelecek olan, mutlaka görecek olduğun iki ölüm söz konusu zaten. anneyle babanın ölümü. sonuçta ömür tükeniyor. ve beklenen bir ölüm acıyı azaltmıyor. korkuyorum, ölümden çok, yarattığı acıdan. korkuyorum, aşıkken üstelik, yahut çok seviyorken birilerini (anne, baba, sevgili, arkadaş, evcil hayvan,...)  o birilerinin yaşatacağı acıdan. korkuyorum, gerçeği bilerek üstelik ama utanmadan...

Hiç yorum yok: