üzerine çokça düşündüğüm, bazen korktuğum,
bazen istediğim, bazen sevmediğim, bazen kutsallık atfettiğim, bir şey uğruna
ödenecek en büyük bedeller listesinde belki de ilk sırada olan bir kavram:
ölüm. annem çok tanık olmuş. dayımın 24 yaşındaki vefatına örneğin. soğuk
algınlığı sarılık'a, sarılık siroza çevirmiş. vakti zamanında ne tıp ileride
ülkede, ne işi bilen doktor var adam gibi. gündüz vakti, ışıkları açın yav,
deyişinden anlamışlar gideceğini. gözler dolmuş, ses etmemişler. gündüz vakti
yakılmış evin tüm lambaları. konu komşu sessiz sedasız toplanmış. anneannem yan
odada gizliden gizliye feryat eder olmuş. dedemin gözyaşları içine akmış bir
bir. dedem, ah saçının bir teline kul köle olduğum dedem. kaç evlat büyütmüş,
2'sini daha kundaktayken gömmüş. ama 24 yaşında bir delikanlı. asker de değil
üstelik. ne matah bir şeydir şu illet. akşama doğru iyice kararmış dünyası
dayımın. gözünden fer gider olmuş. kıvranmış döşeğinde. kan kusmuş önce, sonra
parça parça karaciğerinden kalanlar... ağzına içki - sigara sürmemiş adam, dağ
gibi adam, salonun ortasında, yer döşeğinde, çaresizliğin kucağında kıvrılır
olmuş. kova koymuşlar yanına. içine kusmuş içini. bir ara rahatlamış, göğe
bakmış, gülümsemiş 24 yaşındaki genç adam. derin bir nefes çekmiş, ciğeri aldığınca.
son kez oynamış dudakları. o turp gibi diye tabir edilen genç adam, bir et ve
kemik yığını oluvermiş bir anda... gözlerden akan yaş değil aslında, damla
damla sevgi, acı, nefret, öfke ve gerçeğe olan isyan ve teslimiyet... bundan 10
yıl önce, evvelde dayımın ölümünü çaresizlik içinde izleyen, göğsüne kapanıp
saatlerce ağlayan dedemin ölümünü izliyordum. okumayı yazmayı askerdeki
"ali okulu"nda öğrenmiş. o gün bugün ne bulduysa okumuş. yanında
radyosu, okul defterlerinden kırpıp, dikerek yaptığı küçük defteri, trt haberin
her saatinden kesitler yazar, fikirlerini açıklar olmuş kağıtlara. öyle ki
1948'den bu yana 2003'e kadar çok sağlam bir haber arşivi vardır dedemin.
ayağında pijaması, üzerinde kaftanı, aynı salonda, aynı yer döşeğindeydi dedem.
ağır ağır nefes alıyordu. ara sıra ayaklarını birbiri üstüne atıyordu.
haşlanmış yumurta istemişti son saatinde. yarısını bıraktı. zamanında öküz
süsmüş. midesinde yara açılmış. yara kabuk bağlamış, mideyi zehirlemiş.
doktorlar vakit çok geç, dedi. dedem pijamasını sıktı eliyle, hafifçe. eli orada
kaldı. yavaşça açtık elini yana koyduk. gelemeyenler için birer yeşil yaprak
okuyup koymuşlar yanına, adetmiş. neden sonra, gözlerini açtı dedem. yılların
yorgunluğundan eser yoktu sanki. hafifçe gülümsedi. dudaklarını yarı araladı ve
ciğerinde kalan son borcu havayı da iade etti doğaya. oğluna, anasına, babasına
kavuştu; oğullarından, eşinden, kızından, torunlarından ayrılarak. feryat figan
çok olmadı. bekliyorduk. beklenen bir ölümün acısı azalır mı? bunu inan
bilmiyorum. daha sonraları bir arkadaşımın, iki gün önce görüştüğüm halde hem
de, ani ölüm haberini aldım. hepsi koydu. hepsi acıttı bir yanımı. ama alışıyor
mu insan bilmiyorum. eğlenebiliyorsun sonrasında. belki de zaten "onları
sevmen gerek" mantığıyla büyütüldüğümüz, akrabamız, arkadaşımız olduğu
için üzülmüşümdür. sonuçta olan oluyor bir şekilde. bir insanın aşkla,
isteyerek, arzulayarak sevdiği birinin kaybını bilmiyorum. savaşlarda,
felaketlerde, kazalarda yaşanan ölümleri... etkisi ne olur en ufak bir fikrim yok.
ama ağır bir travma diye tahmin ediyorum. bir dönem insanlardan uzak takılmayı
adet edindim. çok sevmemeyi, çok yakınlık kurmamayı. çünkü ne kadar çok hatıra
biriktirirsen, o kadar canın yanıyor. o kadar üzülüyorsun, kahroluyorsun. bu
yüzden kaçındım hep, yazılı tüm belgelerden. hafızada olanı bir şekilde
kapatabilirsin belki ama bir mektubu, bir fotoğrafı, bir (yeni mecralarla)
sosyal iletiyi; yani hala orada olduğunu bildiğin bir hatıratı silemiyorsun.
yapamıyorsun bunu. ama nşa'da mutlaka başa gelecek olan, mutlaka görecek
olduğun iki ölüm söz konusu zaten. anneyle babanın ölümü. sonuçta ömür
tükeniyor. ve beklenen bir ölüm acıyı azaltmıyor. korkuyorum, ölümden çok,
yarattığı acıdan. korkuyorum, aşıkken üstelik, yahut çok seviyorken birilerini
(anne, baba, sevgili, arkadaş, evcil hayvan,...) o birilerinin yaşatacağı acıdan. korkuyorum,
gerçeği bilerek üstelik ama utanmadan...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder