sol kanattan kaka aldı başını gidiyor. karşısında dani
alvez. alvez, alvez, alvez’den bir müdahale ama kaka şık bir hareketle topu
çekiyor ve son çizgiye iniyor. kıristiyano ronaldo ceza sahasına doğru
hareketleniyor. kaka son çizgide, adrese teslim bir orta ve savunmanın
arasından yükselen ronaldo, puyol’un markajından kurtulup golünü atıyor. durum
2-1. kanka, sıkılmadın mı daha amınakoyim? dur lan dur, sikicem şimdi seni. her
seferinde aynı terane. 3 dakika var, neyi sikicen? olm dur. bir atak neleri değiştirir.
yapabilirsen tabi. maçın içindeki 3 dakika normal sürede 1 dakikada bitti ve
maçı 2-1 kazandım. bi pes el-kılasiko’suydu. siz devam edin beyler, ben bi
dumanlanıp geliyorum. bilecik’te migros’un altındaki piramit ps cafe’deyiz. yarı
bodrum. biraz hava almak için dışarı çıktım. bi kızla tanışmıştım. numarasını
falan almıştım. aradım. laflarız falan ayağında değilim aslında. bi yokliyim
dedim. yollu mu, değil mi, ne ayak? yolluysa daha iyiydi o zamanlar. zaten
sekse aç bünye, en azından bir iki sunum nasiplenirdi memeden falan. aradım.
önce açmadı. sonra bi daha aradım. bu defa açtı. aa, naber? iyidir saol,
senden? iyi ya nolsun. napıyosun, çok şaşırdım arayınca. ehe, beklemiyodum hiç.
neden? ne bileyim. aramazsın diye düşündüm. ha, yok yav. öyle çekincelerim yok
benim. anladım. ee, neler yapıyosun? arkadaşlarla pes atalım dedik de sıkıldım
bi sigara içeyim dedim. sen neler yapıyosun? ben de alışverişe çıkıcam şimdi
annemle. hazırlanıyodum. ya bişi dicem... dur dur. bi dakka, ben seni birazdan
ararım. noldu? sonra anlatırım, tamam? tamam peki, görüşürüz. muhtemelen
duyduğu dıt dıt dıt dıt sesine bozulmuştur. ne diyeceğini hiç merak etmedim. sesini de beğenmedim zaten.
karaköy’deki ucuz orospulardan farksız bi sesi vardı. sürekli sakız çiğneyen,
concon kızlar gibi. bilmiyorum, belki de hiç öyle değildir. ama benim o an
düşündüğüm öyle bişiydi. birden kapatmamın nedeni ne yolda gördüğüm götü güzel
bi kız, ne bir doğal afetti. havada hafiften çiseleyen bir yağmur vardı. ben
konuşurken biraz hızlanmıştı. ileride bir dişi köpek gördüm. kendi köpeğimden
midir bilmem, biraz hayvanlar konusunda içim acıyor, hassasım yani. etrafta
dönerciler falan var. gidip gidip kokluyor orayı burayı. aç belli. yemek
istiyor. ıslanmış. yavrusu da olabilir. içim cız etti. gittim, yanına
yaklaştım. korktu, uzaklaştı. dönüp dönüp bakıyor. gittim dönerciden bi yarım
ekmek yaptırdım. kolay gelsin. eyvallah abicim, yarım mı abi? sen geç otur
hemen geliyor. amınakoyim daha siparişin s’sini vermedim. adam benim yerime
verdi, beni oturttu, döneri çıkardı, getiriyor. yarım da içinde ketçap mayonez
ve turşu ve yeşillik olmayacak. hatta sadece et koy sen. doldur bolca. parası
neyse vericem. abi yeşilliksiz gitmez et yav. içimden sana ne amınakoduğum,
demek istedim ama tuttum kendimi. sen dediğim gibi yap, dedim. döner çıktı; 1
tl fazla verdim, biraz daha et koydurdum. gittim bir çatı altına kuru bi yere
açtım ekmeği iki yana. sıcacık et. çağırdım yanıma köpeği. önce bi duraksadı. sonra
etin kokusunu aldı. yavaş yavaş geliyor ama gözü bende. geliyor ama korkuyor.
çok korkuyor. iyice yaklaştı, ben biraz geri çekildim. geldi, kokladı ve bir
iki lokma aldı, yedi. sonra koşturdu gitti. sanki aklına bişey gelmiş gibi.
nereye gitti lan bu, yemeği bırakıp, dedim. bir 5 dakika sonra yanında 3
yavrusu çıkageldi. kendi bekledi. onlara yedirdi. gittim, bir tane daha yarım
yaptırdım. onu da anneye açıverdim.o da ordan yedi. yavrunun birinin sol arka
ayağı sakat. ya çocuklar bişi yaptı. yahut bir yere vurdu, kıstırdı vs… hepsini
okşadım. sevdim. o an farkettim ki; hayvanlara bazı insanlardan çok daha fazla
değer veriyorum. ve şundan oldukça eminim: o kızla bir şekilde sevişebilirdim.
ama o minik ailenin bana yaşattığı o hazzı, o mutluluğu asla yaşayamazdım. şu
hayata yaptığım en büyük katkılardan biri bu sanırım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder