19 Şubat 2013 Salı

minik aile


sol kanattan kaka aldı başını gidiyor. karşısında dani alvez. alvez, alvez, alvez’den bir müdahale ama kaka şık bir hareketle topu çekiyor ve son çizgiye iniyor. kıristiyano ronaldo ceza sahasına doğru hareketleniyor. kaka son çizgide, adrese teslim bir orta ve savunmanın arasından yükselen ronaldo, puyol’un markajından kurtulup golünü atıyor. durum 2-1. kanka, sıkılmadın mı daha amınakoyim? dur lan dur, sikicem şimdi seni. her seferinde aynı terane. 3 dakika var, neyi sikicen? olm dur. bir atak neleri değiştirir. yapabilirsen tabi. maçın içindeki 3 dakika normal sürede 1 dakikada bitti ve maçı 2-1 kazandım. bi pes el-kılasiko’suydu. siz devam edin beyler, ben bi dumanlanıp geliyorum. bilecik’te migros’un altındaki piramit ps cafe’deyiz. yarı bodrum. biraz hava almak için dışarı çıktım. bi kızla tanışmıştım. numarasını falan almıştım. aradım. laflarız falan ayağında değilim aslında. bi yokliyim dedim. yollu mu, değil mi, ne ayak? yolluysa daha iyiydi o zamanlar. zaten sekse aç bünye, en azından bir iki sunum nasiplenirdi memeden falan. aradım. önce açmadı. sonra bi daha aradım. bu defa açtı. aa, naber? iyidir saol, senden? iyi ya nolsun. napıyosun, çok şaşırdım arayınca. ehe, beklemiyodum hiç. neden? ne bileyim. aramazsın diye düşündüm. ha, yok yav. öyle çekincelerim yok benim. anladım. ee, neler yapıyosun? arkadaşlarla pes atalım dedik de sıkıldım bi sigara içeyim dedim. sen neler yapıyosun? ben de alışverişe çıkıcam şimdi annemle. hazırlanıyodum. ya bişi dicem... dur dur. bi dakka, ben seni birazdan ararım. noldu? sonra anlatırım, tamam? tamam peki, görüşürüz. muhtemelen duyduğu dıt dıt dıt dıt sesine bozulmuştur. ne diyeceğini hiç merak etmedim. sesini de beğenmedim zaten. karaköy’deki ucuz orospulardan farksız bi sesi vardı. sürekli sakız çiğneyen, concon kızlar gibi. bilmiyorum, belki de hiç öyle değildir. ama benim o an düşündüğüm öyle bişiydi. birden kapatmamın nedeni ne yolda gördüğüm götü güzel bi kız, ne bir doğal afetti. havada hafiften çiseleyen bir yağmur vardı. ben konuşurken biraz hızlanmıştı. ileride bir dişi köpek gördüm. kendi köpeğimden midir bilmem, biraz hayvanlar konusunda içim acıyor, hassasım yani. etrafta dönerciler falan var. gidip gidip kokluyor orayı burayı. aç belli. yemek istiyor. ıslanmış. yavrusu da olabilir. içim cız etti. gittim, yanına yaklaştım. korktu, uzaklaştı. dönüp dönüp bakıyor. gittim dönerciden bi yarım ekmek yaptırdım. kolay gelsin. eyvallah abicim, yarım mı abi? sen geç otur hemen geliyor. amınakoyim daha siparişin s’sini vermedim. adam benim yerime verdi, beni oturttu, döneri çıkardı, getiriyor. yarım da içinde ketçap mayonez ve turşu ve yeşillik olmayacak. hatta sadece et koy sen. doldur bolca. parası neyse vericem. abi yeşilliksiz gitmez et yav. içimden sana ne amınakoduğum, demek istedim ama tuttum kendimi. sen dediğim gibi yap, dedim. döner çıktı; 1 tl fazla verdim, biraz daha et koydurdum. gittim bir çatı altına kuru bi yere açtım ekmeği iki yana. sıcacık et. çağırdım yanıma köpeği. önce bi duraksadı. sonra etin kokusunu aldı. yavaş yavaş geliyor ama gözü bende. geliyor ama korkuyor. çok korkuyor. iyice yaklaştı, ben biraz geri çekildim. geldi, kokladı ve bir iki lokma aldı, yedi. sonra koşturdu gitti. sanki aklına bişey gelmiş gibi. nereye gitti lan bu, yemeği bırakıp, dedim. bir 5 dakika sonra yanında 3 yavrusu çıkageldi. kendi bekledi. onlara yedirdi. gittim, bir tane daha yarım yaptırdım. onu da anneye açıverdim.o da ordan yedi. yavrunun birinin sol arka ayağı sakat. ya çocuklar bişi yaptı. yahut bir yere vurdu, kıstırdı vs… hepsini okşadım. sevdim. o an farkettim ki; hayvanlara bazı insanlardan çok daha fazla değer veriyorum. ve şundan oldukça eminim: o kızla bir şekilde sevişebilirdim. ama o minik ailenin bana yaşattığı o hazzı, o mutluluğu asla yaşayamazdım. şu hayata yaptığım en büyük katkılardan biri bu sanırım.

Hiç yorum yok: