kartopu oynarız olm! on numara olucak!
siktir lan, günlük güneşlik havada ne kartopu amınakoyim! lan mal, çıkınca
görürsün! görücez, kar olmazsa, ordan bulduğum ilk dalı sokucam götüne! kar
olursa da ben de o dalı kara bulayıp, sokucam sana, soğuk soğuk!
muhabbetinize sıçıcam beyler! acele edin lan!
puyol kar yok diye diretirken, mamut
(mahmut değil mamut; ayıdan daha iri bi arkadaş) ille var, kartopu oynarız,
diyordu. bir arabaya doluşup paşa yaylasına çıkmaya karar vermiştik. paşa
yaylası, aydın'da yılmazköy'ün yukarısında, şehirden 18 km. uzaklıkta bi yayla.
deresi derin, suyu serin bi yer. hani karpuz falan koysan (patlamayanından)
suya, bi süre sonra yarılır ortadan. o derece soğuk suyu. biz 3 kafadar cepte
metelik yok iken karar verdik yaylaya çıkmaya. on numara olucak falan derken
gaza getirdik birbirimizi. puyol'la mamut'un boktan tartışmalarının ardından
nihayet yola çıktık. yavaşla lan, yavaşla, diye haykırdı puyol birden. noldu
lan? bişi yok olm, dekolteli bi hatun geçti az önce amınakoyim. memeler fora.
off of! aklı yedim ben beyler. bu herif çıldırttı beni! mamut arabayı
kullanıyordu. puyol birden haykırınca frene asıldı. arkadaki araçlar da
kornaya. gene bi tartışma yaklaşıyordu. mamut söylenmeye devam etti bağırarak.
abaza herif abi, abaza amınakoyim! daha ne olsun ki? ne bekliyosun yani! siktir
lan dallama, sen de göte memeye bakıp 31 çekmiyo musun? ibne misin lan sen?
uzamasın diye araya girmek gereği hissettim. olm, o değil de yukarıya çıkarken
acıkırız lan. marketten falan bi şeyler mi alsak? kafanı uzat, dedi puyol.
noldu lan, dedim. alnından öpücem, dedi. çok mantıklı konuştun be olm. karnımda
mozart çalıyor amınakoyim. saygı duyun beyler. sonunda yılmazköy'e ulaştık. köy
bakkalına girdik. adam bizi şehirli görünce giydirmeye kalktı. çubuk
krakere 1.25 TL fiyat çekiyor lan. kodumun herifi, diye geçirdim içimden.
kazıklıycak yer arıyor. köylü falan deyip geçmiycen olm, asıl uyanıklar orda
amk. içeri bi teyze girdi. saçları ağarmaya yüz tutmuş, kara gözlü, esmer
tenli, 70lerini yaşadığı belli bi teyze. ekmek aldı bakkaldan. döndü bize, siz
buradan değilsiniz evladım, yaylaya mı çıkıyosunuz, dedi. evet, teyze, bişiler
alalım dedik ama bakkal ateş pahasıymış, dedim. amacım bi yandan da bakkala laf
sokmaktı. açsınız yavrum, belli. böyle abur cuburla karın doymaz. gelin
benimle, dedi teyze. birbirimize baktık. puyol'la göz göze geldik. tamam
anlamında gözlerini kapadı puyol. takıldık teyzenin peşinde. köyün üst
taraflarında bi evi varmış. arabayla oraya kadar çıkardık. benim de oğlan var 2
tane sizin gibi. biri öğretmen olacak inşallah, birisi işletmeci. kızım da var,
ben de onun yanına gelmiştim. everdik kızı, çok oldu. teyze hikayesinden
kesitler sunarken, amca ne iş yapıyo teyze, dedim. elbette ki mesleği beni
ilgilendirmiyordu, yaşayıp yaşamadığını merak etmiştim. amcan zeytincilik
yapardı oğlum, öte yana gitti. çok oldu. traktör ezdi, dedi. başın sağolsun
teyzem, derken o kadın annem gibiydi sanki. böyle bi şevkat, bi sevgi, bi
sevecenlik, bi sıcaklık... evine vardığımızda "oturun yavrum" deyip
bahçedeki çardağı gösterdi. asmalardan yaptığı çatısından güneş girmiyordu.
gittik, saman minderlerin, saman yastıkların üstüne oturduk. 10 dakika sonra
teyze içerden çıkageldi. Elinde bi tepsi, üzerinde 2 ekmek ve bir tava. teyzem,
açız diye 4 yumurtayı kırmış, üzerine de egelilerin kesik dediği diğer yerlerde
ekşimik olarak bilinen peynirden serpmiş, kırmızı biber de dökmüş biraz. sarı,
beyaz, kırmızı. yanına da yeşil soğan koymuş biraz. ayran da dövmüştüm, ondan
da getiricem, siz yeyin yavrularım, dedi teyze bize. donakaldım. ulan, dedim
içimden, hiç tanımadığımız bi kadın, bizim gibi 3 hıyarı alıp, karnımızı
doyurucak ve bu kadar güvenecek? gidip, altınını parasını çalsak çalarız. buz
gibi ayranları da getirdi teyzem. hani o an lüks bi restorandan en iyi pişmiş
etler, kuzu dolmalar, rostolar falan gelse o kadar lezzetli olamaz. buz gibi
gelir, o gelenler. bi de sofraya bakkaldan aldığı o 2 ekmeği koymuş. taze taze.
teyze, dedim. bu böyle olmaz. varsa yapılacak işin yapalım, eksiğin varsa
alalım. allah razı olsun, karnımızı doyurdun da bizim de sana bi faydamız
olsun, mahçup olmayalım? teyzem gönülsüz, teyzem can, teyzem canan. yok yavrum
ne ihtiyacım olacak bu yaşta, bi allah razı olsun demeniz yeter. size duamı
eksik etmem, dedi teyze. yedik, içtik, bütün bir ana sıcaklığını tattık.
teyzeden ayrıldık. ismini sordum, saliha'ymış. bakkala geri döndük 3 ekmek
aldık. bi de bisküvi. yoldan çevirdiğim bi çocuğa, bu bisküviyi ister misin?
dedim. evet, dedi, neşeyle çocuk. senden bişi istiycem ama yaparsan veririm,
dedim. tamam. bak şimdi, bu ekmekleri alıp, saliha teyze'ye götüreceksin.
yukarıda evi, biliyo musun evini. hıhı biliyom. tamam o halde, al bakalım.
bisküviyi çocuğa uzattıktan sonra içimden, bir gün saliha teyze gibi
birilerinin karnını doyurabilecek olgunluğa erişmeyi diledim. yayla bizi
bekliyordu. egzoz dumanının arasından bi elinde ekmek poşeti, diğer elinde
bisküvi yokuşu gayretle tırmanan çocuğu izledim. hakkını helâl et saliha
teyzem, hakkını helâl et.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder