14 Eylül 2012 Cuma

saliha teyze


kartopu oynarız olm! on numara olucak! siktir lan, günlük güneşlik havada ne kartopu amınakoyim! lan mal, çıkınca görürsün! görücez, kar olmazsa, ordan bulduğum ilk dalı sokucam götüne! kar olursa da ben de o dalı kara bulayıp, sokucam sana, soğuk soğuk!
muhabbetinize sıçıcam beyler! acele edin lan!
puyol kar yok diye diretirken, mamut (mahmut değil mamut; ayıdan daha iri bi arkadaş) ille var, kartopu oynarız, diyordu. bir arabaya doluşup paşa yaylasına çıkmaya karar vermiştik. paşa yaylası, aydın'da yılmazköy'ün yukarısında, şehirden 18 km. uzaklıkta bi yayla. deresi derin, suyu serin bi yer. hani karpuz falan koysan (patlamayanından) suya, bi süre sonra yarılır ortadan. o derece soğuk suyu. biz 3 kafadar cepte metelik yok iken karar verdik yaylaya çıkmaya. on numara olucak falan derken gaza getirdik birbirimizi. puyol'la mamut'un boktan tartışmalarının ardından nihayet yola çıktık. yavaşla lan, yavaşla, diye haykırdı puyol birden. noldu lan? bişi yok olm, dekolteli bi hatun geçti az önce amınakoyim. memeler fora. off of! aklı yedim ben beyler. bu herif çıldırttı beni! mamut arabayı kullanıyordu. puyol birden haykırınca frene asıldı. arkadaki araçlar da kornaya. gene bi tartışma yaklaşıyordu. mamut söylenmeye devam etti bağırarak. abaza herif abi, abaza amınakoyim! daha ne olsun ki? ne bekliyosun yani! siktir lan dallama, sen de göte memeye bakıp 31 çekmiyo musun? ibne misin lan sen? uzamasın diye araya girmek gereği hissettim. olm, o değil de yukarıya çıkarken acıkırız lan. marketten falan bi şeyler mi alsak? kafanı uzat, dedi puyol. noldu lan, dedim. alnından öpücem, dedi. çok mantıklı konuştun be olm. karnımda mozart çalıyor amınakoyim. saygı duyun beyler. sonunda yılmazköy'e ulaştık. köy bakkalına girdik. adam bizi şehirli görünce giydirmeye kalktı. çubuk krakere 1.25 TL fiyat çekiyor lan. kodumun herifi, diye geçirdim içimden. kazıklıycak yer arıyor. köylü falan deyip geçmiycen olm, asıl uyanıklar orda amk. içeri bi teyze girdi. saçları ağarmaya yüz tutmuş, kara gözlü, esmer tenli, 70lerini yaşadığı belli bi teyze. ekmek aldı bakkaldan. döndü bize, siz buradan değilsiniz evladım, yaylaya mı çıkıyosunuz, dedi. evet, teyze, bişiler alalım dedik ama bakkal ateş pahasıymış, dedim. amacım bi yandan da bakkala laf sokmaktı. açsınız yavrum, belli. böyle abur cuburla karın doymaz. gelin benimle, dedi teyze. birbirimize baktık. puyol'la göz göze geldik. tamam anlamında gözlerini kapadı puyol. takıldık teyzenin peşinde. köyün üst taraflarında bi evi varmış. arabayla oraya kadar çıkardık. benim de oğlan var 2 tane sizin gibi. biri öğretmen olacak inşallah, birisi işletmeci. kızım da var, ben de onun yanına gelmiştim. everdik kızı, çok oldu. teyze hikayesinden kesitler sunarken, amca ne iş yapıyo teyze, dedim. elbette ki mesleği beni ilgilendirmiyordu, yaşayıp yaşamadığını merak etmiştim. amcan zeytincilik yapardı oğlum, öte yana gitti. çok oldu. traktör ezdi, dedi. başın sağolsun teyzem, derken o kadın annem gibiydi sanki. böyle bi şevkat, bi sevgi, bi sevecenlik, bi sıcaklık... evine vardığımızda "oturun yavrum" deyip bahçedeki çardağı gösterdi. asmalardan yaptığı çatısından güneş girmiyordu. gittik, saman minderlerin, saman yastıkların üstüne oturduk. 10 dakika sonra teyze içerden çıkageldi. Elinde bi tepsi, üzerinde 2 ekmek ve bir tava. teyzem, açız diye 4 yumurtayı kırmış, üzerine de egelilerin kesik dediği diğer yerlerde ekşimik olarak bilinen peynirden serpmiş, kırmızı biber de dökmüş biraz. sarı, beyaz, kırmızı. yanına da yeşil soğan koymuş biraz. ayran da dövmüştüm, ondan da getiricem, siz yeyin yavrularım, dedi teyze bize. donakaldım. ulan, dedim içimden, hiç tanımadığımız bi kadın, bizim gibi 3 hıyarı alıp, karnımızı doyurucak ve bu kadar güvenecek? gidip, altınını parasını çalsak çalarız. buz gibi ayranları da getirdi teyzem. hani o an lüks bi restorandan en iyi pişmiş etler, kuzu dolmalar, rostolar falan gelse o kadar lezzetli olamaz. buz gibi gelir, o gelenler. bi de sofraya bakkaldan aldığı o 2 ekmeği koymuş. taze taze. teyze, dedim. bu böyle olmaz. varsa yapılacak işin yapalım, eksiğin varsa alalım. allah razı olsun, karnımızı doyurdun da bizim de sana bi faydamız olsun, mahçup olmayalım? teyzem gönülsüz, teyzem can, teyzem canan. yok yavrum ne ihtiyacım olacak bu yaşta, bi allah razı olsun demeniz yeter. size duamı eksik etmem, dedi teyze. yedik, içtik, bütün bir ana sıcaklığını tattık. teyzeden ayrıldık. ismini sordum, saliha'ymış. bakkala geri döndük 3 ekmek aldık. bi de bisküvi. yoldan çevirdiğim bi çocuğa, bu bisküviyi ister misin? dedim. evet, dedi, neşeyle çocuk. senden bişi istiycem ama yaparsan veririm, dedim. tamam. bak şimdi, bu ekmekleri alıp, saliha teyze'ye götüreceksin. yukarıda evi, biliyo musun evini. hıhı biliyom. tamam o halde, al bakalım. bisküviyi çocuğa uzattıktan sonra içimden, bir gün saliha teyze gibi birilerinin karnını doyurabilecek olgunluğa erişmeyi diledim. yayla bizi bekliyordu. egzoz dumanının arasından bi elinde ekmek poşeti, diğer elinde bisküvi yokuşu gayretle tırmanan çocuğu izledim. hakkını helâl et saliha teyzem, hakkını helâl et.

Hiç yorum yok: