8 Kasım 2012 Perşembe

niçe'yle bir orospu'nun ortaklığı

uzun zaman önce. önemsiz bir yerde. bir evde.
doldurayım mı kanka? doldur amınakoyim, doldur. olm, yapma lan böyle. bişi yaptığım yok olm. sen olsan napıcan lan? o da doğru, ama ne zamanlık mevzu be olm. sıkma artık canını. sen doldur hadi, doldur.
çın. bardaklar birbirine değdiğinde çıkan ses bile kulaklarımı tırmalıyordu. içmek istiyor muydum, bilmiyorum. sadece o an anlık değil ama uzun vadede vücuduma zarar verecek ne varsa yapmaya hazırdım. bol alkol karaciğeri, bol sigara akciğeri mahvedecekti. sancılı bir ölüm istemek... bu psikoloji tanıdık olmayanlar için biraz garip. böyle bir şeyi neden istediğimi bile bilmiyorum. bir jilet, yüksek dozda bir ilaç, bir ip, bir silah... bu kadar kolay lan aslında, diye geçiriyorum içimden. tabi arkadaşım bunu bilmiyor. bilse de söyleyeceği şeyler belli. uyumaya yetecek ölçüde, belki de daha fazla içtikten sonra uyudum o gün. ertesi gün bir bakkaldan jilet aldım. ağaçlık, dağlık bir bölgeye gittim. kimsenin göremeyeceği kadar kayboldum ağaçların arasında. jileti aldım elime. kendimden vazgeçmek sorun değildi. asıl sorun vazgeçecek olduğum diğer dünyalar tatlısı iki insandı. annem, babam. yaşlı başlı insanlar benim için uğraşıp didiniyorlar, gecelerini gündüzlerine katıyorlar. tek çocuğum üstelik. hayat devam etmeyecek onlar için. olmayacak. yapamayacaklar. bunca yıl besle büyüt. sonra da bir anda yok olup gitsin. isteyerek, haykırarak, bağır çağır ağlamaya başladım. gözlerim kızarana kadar ağlamaya devam ettim. insan bu noktaya geldiğinde çok değer verdiği arkadaşlarını, dostlarını, çevresini, hiçbir güzel şeyi umursamıyordu. dibe vurma hissiydi bu. aklıma geçen akşam arkadaşımla konuştuklarımız geliyordu. ben anlatıyordum, o dinliyordu:
özel ders verecekmiş. nerde? evinde amınakoyim, nerde olucak. ilan falan vermiş internette. (bunu söyledikten sonra, istemsiz güldüm.) olm, sabahtan beri şunu yapmış, bunu yapmış diyosun. bi sik anlatmıyosun. adam gibi anlat bakayım şunu bana. anlatayım.
bazen bişi hissedersin. tüm şartlar o an mükemmeldir. ışık doğru yansımıştır. doğru açıdan bakıyorsundur. tonlar doğrudur. ve deklanşöre basarsın. o fotoğraf aklından hiç gitmez. öyle bişiydi. önceden düşünmezken, bu kez düşünmeye, hatta ciddi düşünmeye başlamıştım. olm, çok sevdim lan. valla bak. yedik, içtik, seviştik, o kadar şey paylaştık. sonrasında bu son koyuyor adama. sebep yok, sonuç yok. şimdi bakıyorum. o sitede, bu sitede elaleme kalpler falan yoluyo, uğur diye birisi mi ne varmış hayatında sanırım. bilmiyorum. ev falan da tuttu zaten. lan bak, gönlü başkasına kayar, anlarım. başkasına meyleder, anlarım. ama bir başkasının ona benim gözümden bakmasına, elini tutmasına, tenine değmesine nasıl tahammül edeyim amınakoyim. bana bir hal çare söyle. ne yapayım ben şimdi? abi, doğru diyosun da, geçer yav. ha? neler atlatmıyo insan şu siktiğimin dünyasında! neler gelmiyor başına? yok yok. bu böyle olmayacak. kesin bir çözüm bulmam lazım. kaçmak istiyorum. içimden geçenler bunlardan farklı değildi. kesin bir kaçış istiyordum. çok kesin bir kaçış. geri dönülemez bir yol. aklımda şekillenen en kolay şeyi düşündüm. kendi kanım beni tutuyordu. az buçuk anatomi biliyordum. jilet almaya karar verdim. amacım bilek değildi. şah damarımı hedefliyordum. yerini şimdiden bulmak için elimi boynuma attım. gıp gıp gıp gıp. atan damarı hissediyordum. işte burası. son burda başlayacak. fışkıran kanı bi anlığına göreceğimi hayal ettim. sonra büyük ihtimal yere düşer bayılırdım. içim kıyılırdı. acıktığımı hissederdim inceden. ve dayanılamaz bi hale geldiğinde ekran kararır ve bayılırdım. uyanmamak üzere bir uykuya yatardım.
şimdi jilet elimdeydi. haykırıyordum. orospu, diyordum. orospu!!! ancak onu kötülersem kendimi iyi hissetmeye başlayacağımı düşünüyordum. bu isteyerek yaptığım bir şey de değildi. ölüm kararını tartışan beyne itiraz ediyordu yaşama güdüsü. iyi hisset, diyordu bana. göz yaşlarım arasından cüzdanımdaki fotoğrafını çıkardım. içinde ruh göremediğim bir resme bakıyordum. karşımdaki eli, ağzı, yüzü, gözü, burnu, kulağı, saçı, dişi, dudağı, göğüsleri, omuzları ve beliyle bir et yığınıydı sadece o an. sonra ne olacaktı ki? belki duyardı bi arkadaşımdan. bir iki ay yasımı tutardı en iyi ihtimalle. belki o kadar bile sürmezdi. bir saat üzülür, sonra yeni sevgilisi elinde çiçekler onu dışarı çıkarmaya gelirdi. o da heyecanla hazırlanır ve az önce eski sevgilimin ölüm haberini aldım, derdi. sevgilisi de üzülmüş gibi yapar, içinden belki, ben bunun için canımı siksen vermezdim lan, diye düşünür, mallığıma içten içe gülerdi. izin veremezdim. vakit bir hayli geç oldu.hava kararıyordu. döneceksem bunu şimdi yapmalıydım. yada bu işi bitirmeliydim. (heyecanlanma olm. bu yazıyı yazdığıma göre demek ki dönmüşüm amınakoyim. mallığın alemi yok.) jileti açtım. bunu unutmamak istiyordum. dibe vurmuştum. yukarı çıkmam bir hayli zaman alacaktı. bunun yüreğimde bıraktığı izler dışında fiziksel bir iz gerekiyordu bunu hatırlatacak. öyle müslüm dinlerken kendini jiletleyenlerden değilim. parmaklarımdan birine bir kesik attım. kan gelmeye başladı. cebimden peçeteyi çıkarıp üzerine basmadan önce üzerine toprak ektim.
bazı zamanlar bu yaraya bakıyorum. unutmuyorum. belki onla aynı şehirde olacağız günün birinde. aynı havayı soluyacağız. ve ben bazı şarkıları dinleyemedim ondan sonra. önceden gittiğimde heyecan duyduğum bir şehre tövbe ettim. milyonluk şehirde olur da onu başkasıyla el ele görürüm diye. paylaştığım alışkanlıklarımı terkettim. yara aldım. yaralandım. ölmedim. daha güçlü de olmadım. amınakoyim niçe! hani öldürmeyen şey, güçlendirirdi koduğum?
yalnızlığımı paylaşmaktan korkuyorum şimdi. bu ağır bi yük. taşıyabilecek bir omuz bulmak zor.
eski sevgiliye orospu, niçe'ye amınakoyim.
ölmedim ama yaşamadım da hiç. yeniden doğmak için reenkarnasyona inanmak istiyorum. maymun olarak bile olur. valla lan. çok şey mi olm bu? yücü rabb'im, sen yaparsın bi güzellik. bu sefer gol olsun. bok böceği bile olurum.

Hiç yorum yok: