ye guzum ye. bak sağa reçel yaptım, ondan
da ye. can boğazdan gelir, ha maşşallah. sarı oğlum benim. anneannemin anneme de bulaşan, ille yedirme
isteğinin mağduruydum. bi de kadın öyle güzel yedirmeye çalışıyor ki, yemiycem
desen acayip kırılacakmış gibi. dolu mideye daha bi baskı uyguluyorum mecburen.
kurban bayramı'ndayız. ete yer kalmıyor zaten o kahvaltıdan sonra. iki dayım,
kuzenler, yengelerim, annem, babam, ben, anneannem, dedem'in olduğu o geniş
kahvaltı sofrasını uzun zamandır
bulamıyorum. dedemin vefatından beri. herkes bi yana savruldu gitti.
bayramlarda eski tat yok. sokağa serilen naylon hasırlar, evin hemen kapısının
önündeki incir ağacının dalına kurduğumuz salıncak, pişen demli çaylar ve o
hasırın üstünü dolduran dünya tatlısı komşular. hele bir de eski köy
anılarından açıldı mıydı muhabbet, değmeyin keyfime. karanlıkta yolu
göremediklerinden yolu ezberleyen eşeğin kuyruğunu tutarak gidişlerinden, götü
delik haliller'in dağ başında sıçarken pantolonu çalıya takıp, delmesine kadar
bi dolu anı.
anneannemin ısrarları ve tabi bendeki takat
tükenince kalktım kahvaltı sofrasından. biraz yürüdüm mahalle boyu. bi yarım
saat sonra bağırsaklarım guruldamaya başladı zaten. kendimi tuvalete zor attım.
açtım hemen fifa world cup'ı telefondan. seçtim fransa'yı. (zidane falan var
oyunda.) elemelerden başlayıp, dünya kupası'nı alana kadar wc'deyim zaten.
kuzenler de bakkala gideceklermiş. beni bekleyememişler. o zamanlar da torpil
falan patlatıyoruz. kızkaçıran alıyoruz. hep böyle barut eğlencesi. bayram diye
de bakkallar tonla getiriyor torpili, mantar tabancalarını. en sonunda dünya
kupası'nı aldım. wc'den çıktım. anneanne nereye gitti bunlar? bakkala gittile
yavrım. hangi bakkala gittiler? valla hu yandakine gittile herhal. şimdi iki
tane bakkal var. biri sol tarafta cemil bakkal, diğeri sağ tarafta mehmet
bakkal. anneannemin söylediği "hu yan", yani sol taraf, cemil bakkal,
daha yakın. ben de oraya doğru yollandım. dayılardan gelen paralar var tabi.
yol üstünde bi çöplük var. çöpe bacak falan atmışlar. bi tane de beyaz köpek.
karşı kaldırımdan usul usul gidiyorum. köpek höt dese, altıma sıçıcam, eminim.
ayı gibi bişi. bi ara beni farketti. göz göze geldik. onun için tehlike
arzetmediğimi elimden geldiğince belli etmeye çalıştım. tam ben o maymunluk
içindeyken, kodumun hayvanı ok gibi fırladı yerinden. ben de aynı anda deparı
bastım. nasıl kaçıyorum ama. tabi bacaklarım daha fazla dayanamadı ve
yavaşladım. köpek götümden bi kaptı, kapış o kapış. ısırığın verdiği acıyla
yeniden öyle bir depar attım ki, köpeğin ayaklarını yerden kestim amınakoyim.
koşuyorum, götümde köpek dalgalanıyor. ısırdığı yere daha bi güç veriyor hayvan
savrulmayayım, düşmeyeyim diye. bi müddet havada uçurdum hayvanı. ne ben
koşmayı bırakıyorum, ne o götümü ısırmayı. ben köpeği dalgalandıra dalgalandıra
cemil bakkal'ı geçtim. manzarayı gören cemil bakkal'ın gözleri büyüdü.
yuvalarından fırlayacaklar sanki. ileride de bi kahve var. bi dayı gördü benim
bayrak taşıyan gibi geldiğimi. hemen yola çıktı. tüm iyi niyetiyle yerden irice
bi taş alıp, bana doğru fırlattı. maksat götümdeki köpeği düşürmek. ama taşla
beni hedef aldığının farkında değil dayım. bi yandan taştan kaçıyorum, bi
yandan köpeği sağa sola savuruyorum. allah'tan ayağımda kot pantolon var da ete
çok işlememiş diş. ama yine de acıyor. sağa sola savururken köpek en sonunda
pes etti ve köşeyi döneceğim bi anda havadayken kendini bıraktı. bildiğin
köpeğe macera yaşatıyorum amınakoyim. paraşütçü gibi atladı götümden. bi iki
takla attı düşünce sonra tekrar çöpteki bacağı gevelemeye gitti it. ben de iki
gözüm iki çeşme sağ lobumu tuta tuta eve yürüdüm. bizim piç kuzenler de diğer
bakkala gitmişler bok varmış gibi. benim geldiğimi de görünce aldıkları bi
kızkaçıranı yakıp, attılar bana doğru. kendileri içeri kaçtılar tabi. ben de
etrafında mermiler uçarken başını bile eğmeden yürüyen enayi kahramanlar gibi
gelirse gelsin hesabı aldırmadan yürüyorum. mahalledeki saklanan diğer çocuklar
cesaretime hayran kaldı. bilmiyorlar ki postu deldirmenin acısını yaşıyorum
amınakoyim. sonunda eve girdim. acıdan ağlıyorum. annemle babamla hemen
eczaneye gittik. bayramda hastane kapalı, ilçedeyiz de. acil de uzak. hemen bi
pansuman yapıldı. ordan merkeze gittik. acilde bi pansuman ve kuduz iğnesi.
iğneyi vuran hemşirenin de eli bir hafif, bir hafif. hissetmiyorsun hiç. bir de
güzel kız, iğneyi vuran hemşire. gel gelelim benden büyük. aşkın yaşı olmaz
gerçi. (bak bak bak, bahanelere bak o yaştaki...) nereden ısırıldığımı sordu mu
acaba, diye geçirdim içimden. götünden ısırılmış, üstelik götünde köpek
dalgalandırmış birisi ne kadar karizmatik olabilir ki? ama yine de uzun
kirpiklerime vuruldu hemşire. sonunda götün de bi faydasını gördük, dedim.
allah hiçbir organı sebepsiz yaratmamış. bu düşüncemin de devam aşılarını
vuracak badem bıyıklı shemale hemşireyi görünce sönüp gideceğini bilseydim, eminim düşünmekte bu kadar acele etmezdim... hastaneden eve dönerken dayımın radyoyu açmasıyla yaşadım o gün asıl şoku. radyoda çalan şarkı ''denizin dibince hatçam'': dalga dalga, dalgağ dalgaağ dalgalanığyooğr. hatçe'mi de görenler, sevdalanıyor...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder