16 Kasım 2012 Cuma

dalga dalga


ye guzum ye. bak sağa reçel yaptım, ondan da ye. can boğazdan gelir, ha maşşallah. sarı oğlum benim. anneannemin anneme de bulaşan, ille yedirme isteğinin mağduruydum. bi de kadın öyle güzel yedirmeye çalışıyor ki, yemiycem desen acayip kırılacakmış gibi. dolu mideye daha bi baskı uyguluyorum mecburen. kurban bayramı'ndayız. ete yer kalmıyor zaten o kahvaltıdan sonra. iki dayım, kuzenler, yengelerim, annem, babam, ben, anneannem, dedem'in olduğu o geniş kahvaltı  sofrasını uzun zamandır bulamıyorum. dedemin vefatından beri. herkes bi yana savruldu gitti. bayramlarda eski tat yok. sokağa serilen naylon hasırlar, evin hemen kapısının önündeki incir ağacının dalına kurduğumuz salıncak, pişen demli çaylar ve o hasırın üstünü dolduran dünya tatlısı komşular. hele bir de eski köy anılarından açıldı mıydı muhabbet, değmeyin keyfime. karanlıkta yolu göremediklerinden yolu ezberleyen eşeğin kuyruğunu tutarak gidişlerinden, götü delik haliller'in dağ başında sıçarken pantolonu çalıya takıp, delmesine kadar bi dolu anı.
anneannemin ısrarları ve tabi bendeki takat tükenince kalktım kahvaltı sofrasından. biraz yürüdüm mahalle boyu. bi yarım saat sonra bağırsaklarım guruldamaya başladı zaten. kendimi tuvalete zor attım. açtım hemen fifa world cup'ı telefondan. seçtim fransa'yı. (zidane falan var oyunda.) elemelerden başlayıp, dünya kupası'nı alana kadar wc'deyim zaten. kuzenler de bakkala gideceklermiş. beni bekleyememişler. o zamanlar da torpil falan patlatıyoruz. kızkaçıran alıyoruz. hep böyle barut eğlencesi. bayram diye de bakkallar tonla getiriyor torpili, mantar tabancalarını. en sonunda dünya kupası'nı aldım. wc'den çıktım. anneanne nereye gitti bunlar? bakkala gittile yavrım. hangi bakkala gittiler? valla hu yandakine gittile herhal. şimdi iki tane bakkal var. biri sol tarafta cemil bakkal, diğeri sağ tarafta mehmet bakkal. anneannemin söylediği "hu yan", yani sol taraf, cemil bakkal, daha yakın. ben de oraya doğru yollandım. dayılardan gelen paralar var tabi. yol üstünde bi çöplük var. çöpe bacak falan atmışlar. bi tane de beyaz köpek. karşı kaldırımdan usul usul gidiyorum. köpek höt dese, altıma sıçıcam, eminim. ayı gibi bişi. bi ara beni farketti. göz göze geldik. onun için tehlike arzetmediğimi elimden geldiğince belli etmeye çalıştım. tam ben o maymunluk içindeyken, kodumun hayvanı ok gibi fırladı yerinden. ben de aynı anda deparı bastım. nasıl kaçıyorum ama. tabi bacaklarım daha fazla dayanamadı ve yavaşladım. köpek götümden bi kaptı, kapış o kapış. ısırığın verdiği acıyla yeniden öyle bir depar attım ki, köpeğin ayaklarını yerden kestim amınakoyim. koşuyorum, götümde köpek dalgalanıyor. ısırdığı yere daha bi güç veriyor hayvan savrulmayayım, düşmeyeyim diye. bi müddet havada uçurdum hayvanı. ne ben koşmayı bırakıyorum, ne o götümü ısırmayı. ben köpeği dalgalandıra dalgalandıra cemil bakkal'ı geçtim. manzarayı gören cemil bakkal'ın gözleri büyüdü. yuvalarından fırlayacaklar sanki. ileride de bi kahve var. bi dayı gördü benim bayrak taşıyan gibi geldiğimi. hemen yola çıktı. tüm iyi niyetiyle yerden irice bi taş alıp, bana doğru fırlattı. maksat götümdeki köpeği düşürmek. ama taşla beni hedef aldığının farkında değil dayım. bi yandan taştan kaçıyorum, bi yandan köpeği sağa sola savuruyorum. allah'tan ayağımda kot pantolon var da ete çok işlememiş diş. ama yine de acıyor. sağa sola savururken köpek en sonunda pes etti ve köşeyi döneceğim bi anda havadayken kendini bıraktı. bildiğin köpeğe macera yaşatıyorum amınakoyim. paraşütçü gibi atladı götümden. bi iki takla attı düşünce sonra tekrar çöpteki bacağı gevelemeye gitti it. ben de iki gözüm iki çeşme sağ lobumu tuta tuta eve yürüdüm. bizim piç kuzenler de diğer bakkala gitmişler bok varmış gibi. benim geldiğimi de görünce aldıkları bi kızkaçıranı yakıp, attılar bana doğru. kendileri içeri kaçtılar tabi. ben de etrafında mermiler uçarken başını bile eğmeden yürüyen enayi kahramanlar gibi gelirse gelsin hesabı aldırmadan yürüyorum. mahalledeki saklanan diğer çocuklar cesaretime hayran kaldı. bilmiyorlar ki postu deldirmenin acısını yaşıyorum amınakoyim. sonunda eve girdim. acıdan ağlıyorum. annemle babamla hemen eczaneye gittik. bayramda hastane kapalı, ilçedeyiz de. acil de uzak. hemen bi pansuman yapıldı. ordan merkeze gittik. acilde bi pansuman ve kuduz iğnesi. iğneyi vuran hemşirenin de eli bir hafif, bir hafif. hissetmiyorsun hiç. bir de güzel kız, iğneyi vuran hemşire. gel gelelim benden büyük. aşkın yaşı olmaz gerçi. (bak bak bak, bahanelere bak o yaştaki...) nereden ısırıldığımı sordu mu acaba, diye geçirdim içimden. götünden ısırılmış, üstelik götünde köpek dalgalandırmış birisi ne kadar karizmatik olabilir ki? ama yine de uzun kirpiklerime vuruldu hemşire. sonunda götün de bi faydasını gördük, dedim. allah hiçbir organı sebepsiz yaratmamış. bu düşüncemin de devam aşılarını vuracak badem bıyıklı shemale hemşireyi görünce sönüp gideceğini bilseydim, eminim düşünmekte bu kadar acele etmezdim... hastaneden eve dönerken dayımın radyoyu açmasıyla yaşadım o gün asıl şoku. radyoda çalan şarkı ''denizin dibince hatçam'': dalga dalga, dalgağ dalgaağ dalgalanığyooğr. hatçe'mi de görenler, sevdalanıyor...

Hiç yorum yok: