17 Temmuz 2012 Salı

götü güzeldi

bensiz ilk adımını atarken arkasından bakmadım. gözüm götüne falan takılırdı belki. belki duygusal bir kaç söz ederdim kendi kendime. kahvemi fondipleyip masadan kalktım. kafamda deli sorular yoktu. bunu bekliyordum. istiyordum da açıkcası. eski bi arkadaşımla buluşmuştum. kız'dı. bi arkadaşı bizi bi kafede otururken görmüş. gitmiş, seni aldatıyor diye tutmuş getirmiş bunu. uzaktan göstermiş. biz de o sırada gülüp eğleniyoruz tabi. aldatıldığını düşünmüş. o günün akşamına kadar attığım iki mesaja cevap gelmemesine aldırmadım. aklımdan geçenler başka şeylerdi. buluştuğum arkadaşımla çok şeyden bahsedemedik haliyle. eski muhabbetler de bi yerde tıkanınca, bu yeni bulduğu çocuğu ballandıra ballandıra anlatmaya başladı. ben de ilgisiz dinliyorum. aklımdan bana ne amınakoyim, diye geçiriyorum. bana ne!!! siktimin yerinde, senin sevgilinin ne kadar süpersonik bi insan olduğunu mu konuşacağız? şimdi böyle düşünüyosun. ayrılınca süpersoniklikten sikkoluğa geçiş yapacak olan yine aynı kişi. bence ilişki de böyle bişi. bir insanın süpersoniklikten sikkoluğa geçiş süreci. o gece gelen mesajda yarın ilk buluştuğumuz yere gelmemi istiyordu. önemli bişi konuşacağımız kesindi yada retro yapmak istemişti. ertesi gün buluşmaya biraz geciktim. içeride bir masaya oturmuştu. eli titriyordu. düşünceli ve sinirli gibiydi. selam verdim. almadı. konuşacaklarımız var, dedi. konuşalım, deyip oturdum. ben sana ne yaptım, diye sordu. anlamsızca bakıyordum. ne demek şimdi bu amınakoyim, dedim içimden. sen dün nerdeydin? bi arkadaşımla buluştum. hani evdeydin? evde işlerim var diyordun? yahu öğleden sonra görüşmeyeli uzun zaman olan bi arkadaşım aradı, burdaysan buluşalım, dedi ve buluştuk. ne var bunda? bunu mu konuşacağız şimdi? hayır, beni arkadaşım diye yutturduğun o kalktakla aldatmanı konuşacağız! "ne aldatması amınakoyim ya? manyak mısın sen?" dememi beklediğine emindim. demedim. dinliyorum, dedim. dün arkadaşım aradı, sizi kafede güle oynaya görmüş, maşallah pek de samimiymişsiniz! beni çağırdı, görmek istiyosan gel, dedi. seni arıycaktım ama gidip görmek istedim. gördüğüm manzaranın beni ne kadar yaraladığını anlayabileceğine zerre ihtimal vermiyorum gerizekâlı! elin karısıyla kızıyla dolaşıyosun, bana yalan söylüyosun ve en kötüsü ben bunları biliyorum ve aldatılışıma şahit oluyorum! sesi giderek yükseliyordu. ağladı ağlayacaktı, titriyordu. usulca bir rüzgar saçlarını dalgalandırdı. gerçekten onu aldatmış olsaydım eğer, o kızın buna üstünlüğü olup olmayacağını düşünüyordum. saçları dalgalanınca gözüme güzel göründü. yan tarafta bir çift oturuyordu. gülüyorlardı. mutluydular. biz burada saçma bir konuyu tartışıyorduk. düşünmeye daldım. birkaç saniye içinde kızların ve erkeklerin suratlarını boyayıp, evde dizi çıkmış eşofmanlarını çıkarıp, marka kıyafetler, kokular ve bilimum kişisel bakım ürünü uyguladıktan sonra vitrine çıkarmaya hazır ettikleri vücutlarını düşündüm. ve o makyajlanmış vücutların içine hapsedilmiş, bir şey olma zorunluluğu hisseden, asla o şey olamayacak olan ruhlarını. yapılan pazarlıkları. tatmin edilen cinsel duygularını ve hırslarını... kendime geldiğimde, sorgulayan ve kızgın gözlerle bana bakıyordu. bir şey de gerizekâlı, bir şey de, diye bağırdı. irkildim. bunu beklemiyordum. seni aldatacağıma inanıyorsan, kapı orda, gidebilirsin, dedim. bir 10 saniye kadar durdu. hızla çantasını topladı ve bitti, buraya kadar, yeter artık, diyerek kalktı. arkasından bakmadım. ama baksaydım bile dön demeyecektim. kendimi savunmadım. ihtiyaç da duymadım. artık bir yabancıydım onun için. belki bir daha, bir yerde görseydim onu; güzel kız lan, götü de iyiymiş, derdim. bir yabancı gibi. iki yabancı birbirini ne kadar iyi tanıyabilir ki? bir daha hiç karşılaşmadık. ortak arkadaşlarımızdan haber falan da almadım. belki o almıştır, bilmiyorum. götü güzeldi, bir de rüzgarda savrulan saçları.

Hiç yorum yok: