10 Nisan 2017 Pazartesi

bazı şeyler

insan bazı şeyleri hiç bilemiyor. o bazı şeyler nasıl oluyor, ne zaman oluyor hiç belli olmuyor... bilemiyorsun ki bir çift yeşil gözün hayatının ortasına gelip yerleşeceğini...
nasıl oldu, ne ara oldu hiç bilemeyeceğim şekilde vuruldum bir çift yeşil göze... ben vurulduğum anda o bir çift gözün bundan haberi bile yoktu. bu yüzden ne yaranın boyutunu ne de kanamanın şiddetini bilemezdi. nitekim bilemedi de. türlü alicengiz oyunları çevirdikten sonra bir şekilde birebir havadan, sudan, filmden, kitaptan, oyundan vs. muhabbet açtım. o güzel gözlere, güzel sözler de ekleniyordu. ben ise delik deşik oluyordum. her yara yerimden kan değil sevda sızıyordu. can vermiyordum; aksine canlanıyordum. ama bu öyle bir şeydi ki, içimde bir korku da büyütüyordum. günler günleri kovaladı. ben rehberdeki ismini "yârim" diye değiştireli bir haftayı geçiyordu. oysa o güzel bir çift göz her şeyi görmüştü de bunu göremiyordu. ne bilsindi deli divane bir adamın etrafında pervane olduğunu... kendi sonuna aşık bir pervane böceği gibi içimde bir tedirginlikle ama aynı zamanda bastıramadığım bir ihtiras, şevk ve aşkla dönüyordum etrafında. birgün kendi sevdamla içmeden sarhoş olup cesarete geldim. yapabildiğim en iyi şeyi teklif ettim: beraber sonu olmayan bir hikaye yazalım mı?
hayatımda bu kadar sevindiğim başka bir cevap olmadığına adım kadar eminim. pervane böceği ateşiyle kavuşmuş; o güzel gözler karşısında beni görmeyi kabul etmiş, bir anda fani ömrüm anlam bulmuş, bir anda muhammed'den sonra son buldu denen mucizeler yeniden gerçek olmuştu... yıl 2017'ydi ve ben peygamber değildim. olsundu. mucize sadece peygamberlere has değildi ya..
her insan biraz yalnızlıktan korkar, sonra alışır, sonra kanıksar, sonra özümser, sonra onunla bir olur. kendi kendine yetebilmeyi öğrenir bir yerden sonra. bir bakmışsın ekmeğini kendin alıyorsun, çorbanı kendin kaynatıyorsun, çamaşırını kendin yıkıyor, bulaşığını kendin diziyorsun. kendin boyuyorsun evinin duvarlarını ve kendin pişiriyorsun pek beceremediğin orta şekerli türk kahvesini. bir yerden sonra kendine katlanmayı dahi öğreniyorsun. tam böyle olmasa da buna yakın bir hâldeyken hayat bir kere daha "hasiktir lan" demişti. alnımın orta yerine çat çat çakmıştı o gözleri. al, demişti; al işte, tüm aforizmalarını yerle bir ediyorum.
ben daha ne olduğunu bile anlamadan oluk oluk sevda akmaya başlamıştı bile damarlarımdan ve kendi sevdamda boğulmak üzereydim. yârim'e elimi uzattım; beni bu dalgalardan biraz olsun çekip kurtarması, fırtınamdan alıp sakin koylarında koruması için... ama öyle bir dev cüssem var ki, ben yârim'i bu sevda dalgalarının arasına çektim. beraberce çırpındık, tadını çıkardık. ölürsek de bundan ölelim be, deyip daldık derinlerine. öyle ki dalgaların kaynağı vurulduğum yerler, beni vuransa yârim'deki güzel gözler, tatlı sözler... belki de hakettiğini buluyordu. sebep olduğu sel, şimdi de onu alıp götürüyordu... beraberce yuvarlandık, ağzımıza, burnumuza, ciğerimize doluyordu sevda. yuttukça sarhoş oluyor, sarhoş oldukça kontrolümüzü kaybediyor, kaybettikçe daha derinlere dalıyor, daha derinlere daldıkça gene ağzımıza, burnumuza, ciğerimize sevda doluyordu.  ve biz gene yutuyorduk. böyle bir kısır döngünün ortasında bir müddet kaldıktan sonra dalgalar biraz olsun duruldu. sakinledik. sırt üstü uzanıp, gökyüzünü seyrettik; gölgemiz derinlere düşerken... sevdamızın suladığı kurak topraklarım bir bir çiçek açıyordu. binbir türlü bitki filizleniyordu; kelebekler uçuşuyordu çalılardan geçilecek yol olmayan gönül vadimde. tabiatım canlanıyor, yıllara dolanıp duran tedavisiz bir hastalığım olan varoluş sızım hafifliyordu. hayatım anlamlanıyordu.
bir anda gelip göğümü aydınlatan bir çift yeşil göz güneşim; o gözlerin sahibi ise ruh eşim, gönlümün sahibi, sevdam, gözümün nuru, başımın tacı, dertlerimin dermanı, sızılarımın ilacı, kışıma bahar, korkularıma huzur, canıma canan, solyanım, gönül bahçemin tek ve nadide gülü, kulaklarımda en güzel şarkı, söylenmiş ve söylenecek en güzel şiir, hüznüme neşe, kahrıma lütuf, ezelim, ebedim,  dostum, öğretmenim, hayalim, gerçeğim, umudum, sevdam, aşkım, yârim, sevdiğim, herşeyim oldu...
bazı anlar vardır ya; bazı şeyler hani: ben bunun için mi doğmuşum lan acaba? dediğin. ilk defa böyle bir şey hissediyorum. ilk defa böyle bir heyecan kaplıyor içimi. valla seninkini bilemem. herkesin sevdası en büyüktür. ama benimki daha büyük gibi lan. o güzel gözler artık bana bakıyor. :)

bir insan daha ne isteyebilirdi ki... belki arada mesafeler vardı; ama kader de cilveliydi hani. o kadar olacaktı. olsundu.

şimdi güzel bir hikaye yazıyoruz.

kalemimiz döndüğünce, ömrümüz yettiğince...

Hiç yorum yok: